En önemli konu…
En büyük sorunumuz nedir sorusuna herkesin vereceği cevap ekonomi olur muhtemelen. Bence daha önemli bir sorunumuz var. Aile mefhumu… Aile nedir? Aralarında evlilik ve kan bağı bulunan, toplumun en küçük topluluğu. Yani toplumu oluşturan en önemli yapılar. Bu yapıları yok ederseniz ne olur? Toplumu yok edersiniz. Yahu birkaç aile yıkılsa sorun yaşasa ne olacak diye sorduğunuzu duyar gibiyim… Vücudumuzda birkaç hücre kanser olsa yıkılsa ne olur? İşte aile hücresi kanser olunca toplum kanser oluyor… Bu mefhumu yeniden diriltmeliyiz. Annenin, anneliğin bir plazada yönetici olmaktan daha kutsal olduğunu zihinlere kazımalıyız. Anne şefkatiyle büyüyecek çocukların bu şefkati bir miras olarak nesillerine aktaracaklarını kavratmalıyız. Baba sevgisinin, baba otoritesinin, baba dostluğunun evladın bireye dönüşmesi sürecinde ki tamamlayıcılığını hepimiz kavramalıyız. Batının insani değerlerine göre şekillenen günümüz dünyasının özgürlükçü bakış açısında babasının “höt” diyemediği ama babasına rahatça “öf” diyen nesiller yetişiyor. Anne babalığın; televizyon ve internet dünyasının normalleştirdiği abuklukları temin etme kurumu gibi çalışması gerektiğini düşünen bir nesil var karşımızda. Hayır cevabını aldığında karşısındakilere yabancılaşan, alacaksınız, yapacaksınız diye dikte eden, yoksa neden varsınız diye sorgulayan bir nesil… Anne babaların sert çıkışlarında soluğu karakolda alarak annesini, babasını tutuklatmaya çalışan bir nesil…
Oysa bizim, batının sahte özgürlük maddelerine ihtiyacımız hiç olmadı. Bakın yaradan bize ne buyuruyor İsra suresinin 23. Ayetinde; “Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama.”
Bizim kendi değerlerimizi öncelemeye ihtiyacımız var. Kuranı, hadisleri, sünneti seniyyeyi referans alarak düzeltemeyeceğimiz bir şey yok. Çocuklarımızı yetiştirerek başlamalıyız dönüşüme. Çocuklarımızın öğrenim hayatları için duyduğumuz kaygı kadar iyi insan olmaları konusunda da kaygı duymamız lazım. Ve çocuklarımızın bizim kopyamız olacaklarını bilerek önce kendimizi dönüştürmeliyiz.
Yeniden o eski aile mefhumunu ayağa kaldırmalıyız.
Geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı başkanı değerli abim Mustafa Özdemir’le sohbet ederken kafamda ufak tefek notlar aldım. Mustafa başkan gazetelerin eskiden 3. sayfa haberi diye tabir ettiğimiz olaylardan bahsediyordu. Konya’da bile görülmeye, duyulmaya hatta polise intikal etmeye başlayan sapkın olaylardan konuştuk.
Peki bu hale nasıl geldik? İşte yukarda bahsettiğim toplum yozlaşması, toplumun kanser olması yüzünden…
Mustafa Özdemir demişken, Mehir vakfının çalışmalarına da değinmeden geçmek doğru olmaz. Biliyorsunuz geçen sene Mehir Vakfı, Hatay’da depremzede gençler için düğün organizasyonu yapmıştı. Bu sene de yine depremde zarar gören illerimizde gençleri sevindireceklerini sohbet esnasında öğrenmiş oldum. Mustafa Özdemir ve ekibi toplumu kanser olmaktan kurtarmak için çabalıyorlar aslında. Evet; gençleri aile olmaları için destekliyorlar. Sohbet esnasında Mehir Vakfı tarafından yayınlanacak olan, Prof. Dr. Saffet Köse hocamızın yazdığı yeni kitabın taslağını da gördüm. “Baba Yoksunluğu” kitabını ben de merakla bekliyorum.
İnşallah modern çağın ötelettiği asli ihtiyaçlarımız olan yoksunluklarımızı en hızlı şekilde gidererek yeniden “nerede o eski günler” diye aradığımız zamanlara dönebiliriz.