İhsan
“Bir kere dahi olsa tatmış olanlar bilir; ekmeği paylaşmanın, bölüşmenin tadı; ekmeğin kendisinden daha lezzetlidir.” Diyor Üstat Necip Fazıl Kısakürek. İyiliğe dair yapılmış müthiş bir tanım.
İyilik yapmak, yardımseverlik ve merhamet gibi değerler her ne kadar kültürümüzün temel taşlarından olsa da günümüzde genellikle kişisel çıkarların gerisinde kalmaya başladı. Toplumda iyilik, paylaşma, yardımlaşma gibi manevî değerlerin eksilmesiyle sorunlu ve psikolojik rahatsızlıklar yaşayan insanların sayısı daha da arttı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir röportajında iyilik yapmanın insan psikolojisi üzerinde çok önemli etkilerinin olduğunu söylüyor. İyilik yapmanın depresyon ve anksiyeteyi azaltıcı bir etkisi olduğunu, kişinin öz saygısını arttırdığını ve kişinin başkasına yardım ettiği zaman beyninde empatinin verdiği bir mutluluk hormonunun salgılandığını belirtiyor.
British Columbia Üniversitesinde iyilik ve anksiyete ilişkisinin araştırıldığı çalışmada haftada en az altı defa iyilik yapan anksiyete düzeyi yüksek bireylerin, bir ayın sonunda anksiyete düzeylerinde düşüş gözlenmiştir.
Yani iyilik yapmanın insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkisi, bugün bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış durumda. Çünkü iyilik yapan biri, değerli bir şeyler yapmış olmanın getirdiği duygu ile dolarak daha anlamlı bir hayat yaşamaya başlar.
Bununla ilgili sosyal medyada karşıma çıkan Hintli milyarder Ratanji Tata’nın hikayesi okunmaya değer:
“Hintli milyarder Ratanji Tata’ya radyo sunucusu tarafından bir telefon görüşmesinde:
“Efendim, hayatta en mutlu olduğunuz anı ne olarak hatırlıyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtlar:
“Hayatta mutluluğun dört aşamasından geçtim ve sonunda gerçek mutluluğun anlamını anladım.
İlk aşama zenginlik ve kaynak biriktirmekti. Ama bu aşamada istediğim mutluluğu elde edemedim.
Ardından değerli eşyaların toplanması olan ikinci aşaması geldi. Ama bunun etkisinin de geçici olduğunu ve değerli şeylerin parıltısının uzun sürmediğini fark ettim.
Ardından büyük bir proje alma olan üçüncü aşaması geldi. O zaman Hindistan ve Afrika’daki dizel yataklarının %95’ine sahiptim. Ayrıca Hindistan ve Asya’daki en büyük çelik fabrikasının sahibiydim. Ama burada da hayal ettiğim mutluluğu elde edemedim.
Dördüncü adım, bir arkadaşımın benden bazı engelli çocuklar için tekerlekli sandalye almamı istemesiydi. Yaklaşık 200 çocuk. Arkadaşımın tavsiyesiyle hemen tekerlekli sandalyeleri aldım. Ama arkadaşım onunla gitmem ve tekerlekli sandalyeleri çocuklara vermem konusunda ısrar etti. Bende hazırlanıp onunla gittim. Orada bu çocuklara tekerlekli sandalyeleri kendi ellerimle verdim. Bu çocukların yüzlerinde garip bir mutluluk parıltısı gördüm. Hepsini tekerlekli sandalyede otururken, dolaşırken ve eğlenirken gördüm. Gerçek mutluluğu içimde hissettim.
Ayrılmaya karar verdiğimde çocuklardan biri bacağımdan tuttu. Bacaklarımı yavaşça kurtarmaya çalıştım ama çocuk yüzüme baktı ve bacaklarımı sıkıca tuttu. Eğilip çocuğa sordum: Başka bir şeye ihtiyacın var mı? Bu çocuğun verdiği cevap beni sadece şok etmekle kalmadı, hayata bakışımı da tamamen değiştirdi.
Bu çocuk dedi ki: “Yüzünü hatırlamak istiyorum ki cennette buluştuğumda seni tanıyıp bir kez daha teşekkür edebileyim!..”
Dönüp kendi içimizle kritik yapalım; bizim yüzümüzü hatırlamak isteyecek kaç kişi çıkar acaba bu hayatta?