Dünyada yaşanan eşitsizlikler
Eşitsizlik neye denir?
Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği kaynaklara ve hizmetlere ulaşmada fırsat eşitliğine sahip olmak sosyal adalet ise, bunun zıddı da eşitsizliktir.
Eşitsizlik, toplumsal kaynaklara ulaşmada ayrımcılık yapıp fırsat eşitliğini göz ardı etmektir. Bu sebeple; yoksullukla mücadele edilmeli, eğitimde herkese fırsat eşitliği sağlanmalı, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetlerinden herkes eşit derecede pay almalı, gelirlerin paylaşımında ve kaynakların dağıtılmasında âdil olunmalı, özellikle âdil bir vergi sistemi işletilmelidir. Bütün bunların yürürlükte olduğu bir yönetim tarzında sosyal adalet büyük oranda sağlanabilir. Böylece toplumun refah düzeyi yükseltilebilir ve yaşam koşulları iyileştirilebilir. Sosyal adaletin uygulandığı bir toplumda her bireye asgari bir yaşam düzeyi sağlanmış olur.
Evet bugün yaşadığımız çağdaş dünyada bir eşitsizlik vardır. Sekiz milyar dünya nüfusunun yaklaşık bir milyarı açlık sınırı altında yaşarken büyük bir kesimi de obezite tedavisine devasa yatırımlar yapmaktadır. Hala, sömürgecilik, ırkçılık, inanç ve cinsiyet ayrımcılığı, eğitim ve meslek edinmede fırsat eşitsizliği yaşanmaktadır. Dünyanın kahır ekserisine egemen olan ve eşitsizliği politika haline getiren zihniyet; insan, varlık ve tüm canlılara seküler bir zaviyeden bakmaktadır. Bu zihniyet, “hak”tan yana değil, “güç”ten yanadır. Hakkı değil gücü yücelten bir zihniyet varlığını sürdürdüğü müddetçe; ırk, cinsiyet ve inanç ayrımcılığı devam edecek, zayıf bırakılmış halklar yönetimde seçilme haklarından mahrum bırakıldıkları, ülkelerinin gayri safi milli hasılasından âdil bir pay almadıkları için parya durumunda yaşamaya devam edeceklerdir. Böyle yaşamak toplumların kaderi değildir. Bu makus kaderi, toplumlar sağlam bilgi, şuur, feraset ve sorumluluk duygusuyla değiştirebilirler. Çünkü Yüce Allah yeryüzüne iyi kullarının varis olmasını istemektedir. (Bkz. Enbiya 21/105; Kasas 28/5-6). Dünyada adaletin iktidarı, müstez’aflar eliyle kurulacaktır. Şartı, müstezafların davranışlarını değiştirmeleridir. Çünkü bireysel değişim olmadan toplumsal değişim olmaz. (Bkz. Ra’d 13/11).
Eğer bugün yaşadığımız dünyada özellikle “açlık” gibi bir eşitsizlik sorunu varsa, bunun müsebbibi siyasettir, kötü yönetimlerdir. Televizyon ekranlarında Afrika’da bir deri bir kemik kalmış bir çocuk gördüğümüzde ya da sahillere vurmuş çocuk cesetleri karşısında “nerede Allah’ın adaleti?” sorusunu soruyorsak, böyle bir soru sormak da zulümdür. Burada asıl sorun, âdil-i mutlak olan Yüce Allah’ın kurduğu düzenin âdil olmadığından değil, insanların İlahi adaleti uygulamadıklarındadır. Nasıl ki, Kur’an’a göre Firavunla birlikte firavun düzenine destek verenler de sorumlu tutulmuşlarsa, bugün müstekbirlere ve müstebitlere sömürme imkânı verenler de sömürenler kadar sorumlu tutulacaklardır. Çünkü dünyada zâlim yöneticiler kadar, bunlara imkân veren yönetilenler de olup bitenlerden sorumludurlar. Onun için İslam’da iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevi üzerinde ısrarla durulmuştur. İşte bütün bir dünyada bu görev yapıldıktan ve âdil bir düzen kurulduktan sonra bu yönetim eliyle sosyal adalet tahakkuk edecek ve “eşitsizlik” sorunu bir nebze de olsa insanlığın gündeminden düşecektir.