Diyanet kapatılsın aileler dağılsın
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı yeni kamu spotu olay oldu. Gündemde ne var ne yok diye Twitter’a bakarken diyanet kapatılsın başlığını görünce ne etti bu diyanet yine diye söylendim meğer kazın ayağı öyle değilmiş.
Diyanet İşleri Başkanlığı Mevlidi Nebi Haftası kapsamında yapacağı etkinlikleri bu yıl Peygamberimiz ve Aile başlığı altında ele alacakmış. Bu kapsamda da bazı kamu spotları hazırlanmış. Telefonun değil eşinin yüzüne bak başlıklı spotta eşler arasındaki iletişimsizliğe vurgu yapılmış. Videoyu izleyince ben bunu anladım. Senaryo ve prodüksiyon bütün kamu spotlarında olduğu gibi yine vasattı ama mesaj anlaşılıyordu. Bir kamu spotundan koskoca diyanetin neden kapatılması gerektiğini ancak yorumları okuyunca anladım.
Neymiş efendim kadın işten gelen kocasına çay ve kek getiriyor, bu arada kocası karısıyla ilgilenmeden telefonuyla meşgul oluyor. Diyanet kadını hizmetçi olarak lanse etmiş, bu bir ayrımcılıkmış. Kadının kocasına çay getirmesini bile hizmetçilik olarak gören bir zihniyete ne denir bilmiyorum. Emin olun diyanet bunların mantığında bir spot hazırlasaydı yine yaranamazdı. Örneğin kadın kanepede oturmuş telefonuyla meşgul olsun, kocası çay ve kek getirsin bu seferde diyanet kadınları sorumsuz gibi gösteriyor diye ortalığı karıştırırlardı. Diyanet, kadının yüzüne bakmayan kocasına cep telefonuyla yolladığı “biraz da eşinle ilgilensen” mesajıyla niyetini anlamak isteyene anlatıyor ama maksat çamur atmak olsun.
Spotun senaryosunun üzerinde yeterince tepinince bu kez de maliyetiyle ilgili saçma sapan rakamları ortaya attılar. Elbette Başkanlık gereken açıklamayı yaptı ama insanlar sadece dedikodulara kulak verdiklerinden çok fazla duyulamadı. Geleneksel aile yapımızda kadının, kocanın, çocukların aile içerisindeki fonksiyonları aşağı yukarı bellidir. Elbette zamanla kadının da çalışma hayatına girmesiyle biraz değişiklik olmuştur. Lakin aile için yapılan fedakârlıkları, alınan sorumlulukları hizmetçilik vb. adla anmak açık söyleyeyim geri zekâlılıktan başka bir şey değildir. Bir şirketten, para karşılığı bir araya gelmiş insanlardan bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz şey aile. O zaman bir babanın günün ortalama 12 saati çalışıp evini geçindirmeye çalışması da enayiliktir. Adam bir başına yaşasa o kadar masrafı olmaz, daha hafif bir işte çalışabilir. Fakat ev kirası, evin masrafları, çocukların ihtiyaçlar falan derken çoğu zaman kazandığı para bile yetmeyip, nasıl ek iş yaparım diye düşünüyor birçok aile reisi.
Ekonomik olarak Avrupa’nın seviyesinde gelişemesek de sosyal ve kültürel olarak onların yaşadığı yozlaşmayı elimizden geldiğince hızlı bir şekilde takip etmeye çalışıyoruz. İşe aileleri küçültüp dağıtmaya, sözde kadın erkek eşitliği diye toplumu bölmeyle başladık. Bu temelin üzerinde ilerlemeye devam edersek çok değil ortalama yirmi yıl içerisinde 18 yaşında evi terk eden çocukları, 1+1 evlerin içerisinde mahkûm hayatı yaşayan bireyleri görmeye başlarız. Aileden sorumlu olan bakanlığımız bile AB fonlarından gelen parayla çalışan annelere maddi destek vermenin derdine düştü. Lafa geldiği zaman annenin çocuk eğitiminde öneminden bahsederler ama anne ile çocuğun doğumdan en kısa süre sonra ayrılmaları için üste para vermeye başladılar. Bakanlığın bu özendirici yanlıştan geri dönüp, tam tersi çocuğu ile ilgilenen çalışmayan annelere destek vermesi gerekiyor.
Kadın ihtiyaç durumunda ailesine destek olmak için elbette çalışmalı. Lakin ailenin temelinin de kadının olduğu unutulmamalı. Biz işin başlangıcında önlem almayı bilmediğimizden dediğimiz teşviki de 20 yıl sonra vermeye başlarız. Kentsel dönüşüm yapıyoruz diye küçük evler inşa edip büyük aileyi dağıttımız gibi. 2000 öncesinde aileler, büyüklerini huzur evlerine bırakmaya utanırlar, bir şekilde yanlarında tutmaya çalışırlardı. Şimdi ise huzur evlerinin konforundan bahseder olduk.
Asıl görevi aileyi korumak olan bir bakanlığın ailenin temeline dinamit döşemesinin bir anlamı yok. En kısa zamanda bu saçma uygulamaya bir son verilmeli. Yoksa ileri de pişman olmanın bir faydası olmayacak. Çünkü bahsettiğimiz aile, başka bir şeye benzemez…