Din ve Diyanet Karşıtlığı
Türkiye olarak bir defa daha deprem gerçeğiyle karşı karşıya geldik. Yaşayanlar bu deprem değil, sanki kıyamet koptu, diyorlar. Birçok vatandaşımız enkaz altında can verdi, birçokları da enkazdan yaralı olarak kurtuldu. Anneler, babalar, çocuklarını kaybetti. Nice çocuklarımız öksüz ve yetim kaldı. Kimi kardeşlerimizin aile yakınlarıyla birlikte akrabalarının çoğu göçük altında kalarak can verdi. Nice canlar, nice mallar gitti. Dün işyeri sahibi olan zenginlerimiz, saniyeler içinde fakirlerle eşitlendi, kızılayın, afadın, sivil toplum kuruluşlarının yardımlarıyla yaşamak zorunda kaldı. Öyle ki, bir gün önce evini yüksek kiraya vermek isteyen vatandaşla, kiralamak isteyen vatandaş aynı çorba kuyruğunda buluşmak zorunda kaldı. Ne büyük ve acı hikâyeler yaşandı bu afette, bu asrın felaketinde…
Bir daha canları geri getiremeyiz. İnancımıza göre onlar şehit olup, Firdevs cennetlerine uçtu. Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen ve kurtulan kardeşlerimizin dudaklarından rahmani esinti hikayeleri döküldü.. Bu anlatılar üzerinde tefekkür ve teemmül etmemiz gerekecektir. Depremin bize öğrettiği birçok gerçekler var. Devlet-millet el ele bu acıyı dindirmeye ve yaraları birlikte sarmaya devam ediyor. Bu arada bu acıyı fiziki ve ruhsal olarak yaşamayan kimi densizler de atıp savuruyor. Acılar üzerinden menfaatler devşirmeye devam ediyor. Mesela, birisi diyor ki, devlet, deprem bölgesine psikolog göndersin, ne diye din görevlilerini gönderiyor? Yazık, yazık, yazık, ne yazık!.. Bu kadar mı hissiz, bu kadar mı bilgisiz, bu kadar mı kindar, bu kadar mı öfke fıçısı haline gelinir?
Evet, Diyanet İşleri Başkanlığımız pandemide olduğu gibi depremin ilk saatlerinden itibaren sahaya, deprem bölgesine koştu. Birçok müftümüz, vaizimiz, kadın-erkek din görevlilerimiz orada.. Onlar zaten7/24 halkımızın hizmetinde.. Bugünde öyle.. Depremzede kardeşlerimize manevi rehberlik yapıyorlar. Cenazelerin teçhiz ve tekfin işleriyle uğraşıyorlar.. Konteynerlerde, çadırlarda yaşayan depremzede kardeşlerimizin acılarına derman olmak için Kur’an okuyor, dua ediyorlar.. Yakınlarını kaybetmiş yürekleri yaralı kardeşlerimizin acılarını paylaşıyorlar. Onlara moral ve motivasyon veriyorlar.. Sahada gece gündüz çalışan bu kardeşlerimize teşekkür etmek gerekirken, bu nankörce çıkışlar onların moralini bozmaz mı? Şu anda bile Diyanet İşleri Başkanlığımız yaklaşık seksen bin din görevlisine uzmanlar vasıtasıyla âfet ve kriz durumlarında manevi danışmanlık ve rehberlik eğitimi veriyor. Bütün bu hizmetlere karşı teşekkür edilmesi gerekirken, nedir bu kindarlık ve insafsızlık?
Öte yandan birileri de vay efendim Diyanet meal yasaklıyor? diye Diyanete saldırıyor. Beyler, Diyanetin ilk kuruluşundan bu yana mushafları inceleme ve kıraat kurulu var.. Yakın bir zamanda yasa, mealleri inceleme görevini din işleri yüksek kuruluna verdi. Mahkeme, Kur’an ayetlerinin manasını tahrif eden kimselerin yazdığı bir mealle ilgili inceleme yaptırmış, bu kurul da görüşlerini bildirmiş.. Bundan doğal ne var? Adam, senin kitabının ayetlerinin mesajını tahrif ediyor. Buna Diyanet bir şey demeyecek de kim diyecek, Allah aşkına? Neden rahatsız olunuyor? Her taraftan Diyanet kapatılsın tamtamları çalınıyor. Diyanet kapatıldığı zaman dini sahada kargaşanın ve yıkımın nasıl toplumumuzu kaosa götüreceği neden hesaplan mıyor? Cumhuriyetin değerlerini savunanlar, Cumhuriyetin bir değeri olan Diyanete karşı niçin saldırıya geçtiler? Demek ki bunlar, Cumhuriyetin değerlerini savunma konusunda da samimi değillermiş..
Diğer taraftan, depremde dini kavramların kullanılmasından rahatsız olan çevrelerin varlığı da ortaya çıktı. Bu deprem, içinde ne varsa onu dışarı boşaltmaya da yol açtı.. Depreme maruz kalan kardeşlerimiz dua, sabır, tevekkül ve teslimiyetle Allah yöneldiler. Birileri de bu dini kavramları kullananlara karşı içlerinden kin ve nefret kustular. Sanki deprem bir turnusol kağıdı görevini gördü.. Enkazdan çıkan vatandaşımıza mikrofon tutulduğu zaman “Allah devletimize zeval vermesin” diyor. Allah ve devlet kavramlarını birlikte kullanıyor. Bu milletin din, kültür ve medeniyet evreniyle barışık olmayan kimi çevreler bu iki kavramın birlikte kullanılmasından da rahatsızlık duyuyor. Duyan, duysun..
Sonuç olarak başımıza gelen bu felaketi atlatmada, yaşanan travmaları tedavi etmede elbette iyileştirme vasıtası olan dini kavramlarımıza ve manevi tedavi yöntemlerine başvurulacaktır. Bu millet acıları yaşasa da hiçbir zaman dininden-diyanetinden, bu din ve diyanetle yoğrulan infak kültüründen, yardımlaşma ve dayanışma ahlakından vazgeçmeyecektir. Bu millet Yüce Allah’ın izniyle başındaki dirayetli yöneticileriyle yaralarını kısa zamanda saracaktır.