Deli Derviş
Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, işler bazen iyi, bazen kötü giderken, bazı insanların birbirlerini karşılıksız sevdiği ve devlet teşkilatının tekmilinin yerinde olduğu bir güzel beldede aksakallı, derviş kılıklı bir deli yaşarmış.
Belde dediysek, siz ülke anlayın, Anadolu anlayın efendim…
Masalımızı da misal görüverin artık.
Deli Derviş, her nasılsa bir gün beldenin bütün idârecilerine seslenme fırsatı bulmuş ve fırsatı gânimet bilerek söze başlamış:
“Ey emânet yüklü insanlar!
Hizmetkâr olduğunuzu unutmayın.
Hepiniz, bu büyük Millet için çalışma imkânı bulmuş nasipli insanlarsınız ve bunun farkında olarak işlerinizi yürütmek zorundasınız. Yükünüz ağır ve veballidir.
Genceli Nizâmi’nin ilkesi, hepinizin ilkesi ve gıdası olmak zorundadır.
Der ki Genceli Nizami:
Hizmet etmek sayılır erkeklikten nişâna.
Halkına hizmet etmek şereftir bir insana.
Hepiniz bu şerefe tâlip olan insanlarsınız. Bu şerefin ötesinde başka bir nimet için minnete tâlip olursanız, yolunuz mihnete çıkacaktır, unutmayın.
Siz idâreciler, idâre etmeye ayarlı değil, ideale sevdalı bir çabanın insanları olmak zorundasınız.
İdârecinin görevi durumu idâre etmek değildir. İdâreten iş yapanların, kurumlarının geleceğine yatırım yapabilmelerine imkân yoktur. Bilmelisiniz ki, ideal olan için ortaya koyacağınız çaba sizi farklı kılacaktır.
Bu çabanız, belki ideal olanı elde etmenize yetmeyecektir ama idâreten yapacağınız işlerin kat be kat ötesine sizi taşıyacaktır. Bundan hiçbirinizin şüphesi olmasın.
Bugünden itibaren aksiyonunuza yön verecek sloganlarınızdan biri şu olmalıdır:
“İdâre etmek için değil, ideali tahakkuk ettirmek için çıkılan bu yolda yorulmak yok.”
Kafa yoracaksınız ama yorulmayacaksınız.
Kafalarınızı birbirine verip güzel işler çıkaracaksınız ama kafaları birbirine hiçbir zaman vurmayacaksınız. İşiniz vurmak değildir, kırmak hiç değil.
Adalet gök kubbenin direğidir ve bu direği tahkim eden insanlar, siz idârecilersiniz. Adâletiniz asâletiniz olmalıdır ve bu asâleti korumak hepinizin birincil görevidir. Her işinizde âdil olmak zorundasınız.
Unutmayın ki, adâlet, idârecinin dilinde değil, fiilinde güzeldir.
Emir vermenin şehvetine kapılan değil, emir vermeden iş yaptırabilen insanlar olmak zorundasınız. Bu insanlara iyi insan, dendiğini bilmelisiniz ve Genceli’nin şu incisini de elinizden bırakmamalısınız:
İyiliği ezelden âdet et sen özüne.
İyiliğin her yanda kapı açar yüzüne.
Devletin ciddiyetini hepiniz taşır ve korursunuz, bundan şüphem yok ama devletin merhametini hissettirmek, sizin asli sorumluluğunuzdur. Merhamete halel getirecek her tavrınız sorumsuzluktur, bilesiniz.
Bu yüzden, gülüşünde sinsilik olan değil, öfkesinde bile merhamet kokan insanlar olmak zorundasınız.
Çalışanlarınızda, “yöneticim bana öfkelendi ama benim iyiliğim için öfkelendi, bunu biliyorum” hissiyatını uyandırabilirseniz, size ölüm gelmez.
Bir mekânı güzelleştiren insanlar, o mekânın idârecileridir. Hatırına iş yapılabilecek idârecilerin çok olduğu bir mekân, insanın en huzurlu vatanıdır. Bu vatanı tesis etmek sizin elinizdedir.
Kurumlarını ayakta tutan insanlar, mesai mefhumunu gözetmeyen, hamiyetperver insanlardır. Siz idârecilere düşen görev hem hamiyetperver bir insan olmak hem de hamiyetperver insanlara sahip çıkmaktır.
Kurumlarınızın çalışanlarına, önce insan olarak bakmak zorundasınız.
Unutmayın ki, insanlığına kıymet vermediğiniz çalışan, kıymetli çabasını da Kurum için vermeyecektir. Bu yüzden, insana hizmet edenin insan olduğunu unutmadan kurumunuzun çalışanlarına sahip çıkmak zorundasınız.
Günlük mesaisinin çoğunluğunu doğrudan insanımızla yüz yüze ilişkilerle geçiren kurumların idarecileri için temel düstur şu olmak zorundadır:
“İnsanımızla uğraşmak yerine, insanımıza ulaşmak zorundayız. Bilelim ki, ulaştığımız insanımızla uğraşmak zorunda kalmayacağız.”
Bundan sonra en önemli yatırımınız, insanımızı anlamaya yönelik çabanızı çoğaltmak olmalıdır.
İstişâre sizin için en önemli kuvvettir.
Her fikirden faydalanmaya çalışın. Çalışanlarınızdan ak saçlı olanlarını yürüdüğünüz yola ışık edin, genç olanlarını yolunuza âşık edin. Tecrübe ve kuvveti, âşık ile mâşuk bilip, bir teknede hamur ederek kurumunuzu mâmur edeceğinizi ve böylelikle sizden hizmet alan insanları memnun edeceğinizi unutmayın.
İyi niyetli hiçbir çalışanı küstürmeye hakkınız yok. Sizi eleştiren çalışanlarınıza, bu eleştiriden bu kişinin bir çıkarı var mı, penceresinden bakın ve hasımlık beslemeyin sakın.
Kurum içinde makamınıza gösterilen saygı, kurumunuz dışında insanlarda saygıdan ziyâde kaygı üretiyorsa, insanlar sizi görünce sokağını değiştirme ihtiyacı hissediyorlarsa, bir şeyleriniz yanlış gidiyor demektir.
Unvandan kuvvet aldıkça, insandan kurbiyet göremeyeceksiniz. Size gönül vermiş insan bulamayacaksınız, yani. Öyleyse, yarın insanların sokakta selam esirgediği bir idâreci olmak istemiyorsanız, bugün makamın enâniyetine kapılıp da selamsız gün geçirmeyin.
Şâirin ifadesiyle, bu topraklar namaz kılar gibi vatan kılınmıştır.
Allah, bu toprakları bu Millete lütfetmiştir ama sınavsız da bırakmamıştır.
Tarihin her deminde zor sınavlarla sınanan Türk Milleti, bu güzel Anadolu topraklarında sınanmaya devam etmektedir. Devletimizin ve devlet adamlarımızın işini kolaylaştıracak olan, sizin ferâsetiniz ve zor zamanda ortaya koyacağınız cesâretiniz olacaktır.
Sizin hatanız, güneşin batmasına benzer ve fark edilmemesine imkân yoktur. Hatasız kul olmaz, biliriz ama hatası bol olandan da idâreci olmaz. Bunu da siz bilmek zorundasınız.
Tarihle beraber yolculuğu başlayan Türk Milletinin son durağı Anadolu topraklarıdır. Merhamet Medeniyetinin Mimarı olan bu Millet, tarihin hiçbir sahnesinde zillete düşmemiştir. En zor zamanlarda bile bir çıkış yolu bulmuştur.
Şüphesiz ki, zor zamanları kolaylaştıran, bu Milletin feraseti ve devlet adamlarının dirâyeti olmuştur. Zor sınavlarla imtihan edilen bu Milletin birkaç günlük gündemi, başka bir ülkenin on senelik gündeminden yoğundur.
Bunun bilinciyle hareket etmek ve bu yoğun gündem içinde devlet adamlarımızın işini kolaylaştırmak ve elinizden gelenin en iyisiyle onlara destek olmak zorundasınız.
Söylenecek söz çok, söze sabır az, bilirim.
Bilirim ve dilimin döndüğünce bunları size bildiririm.
Son söz olarak derim ki,
Nasıl da hızlı dönüyor şu devran.
Gök kubbede hoş seda olsun sevdan.
Menfaati sokma makama dostum.
Vatan için olsun en büyük kavgan.”
Deli dervişin seslendiği kalabalıktan biri yanındaki arkadaşını dürterek, deli diye alay ettiğimiz adam, kafamızı delecek laflar ediyor ve haklı, diyor.
Arkadaşı da ona dönüyor ve Bayezıd-ı Bistami’den ödünç alarak diyor ki:
Harabat ehlini hor görme zâkir,
Defineye mâlik virâneler vardır.
Konuşmaya kulak misafirliği eden üçüncü kişi de söze girip diyor ki:
Divâne sandığın zâhid kulların,
Sandıklar dolusu divânı vardır.
Bir masal da böylece sona ermiş. Onlar ermiş muradına, biz kalalım misal ile baş başa.