Cesaretli bir savcı aranıyor!
Bir haftaya yaklaşan Siyonist terör ve soykırımı durmak, tükenmek bilmeden devam ediyor. Tüm dünyanın gözü önünde, emperyalist güçlerin desteğinde süren katliam insanlığın ‘bu kadar da olmaz’ dedikleri noktalara çoktan geldi.
Geldi, çünkü eşit ya da yakın güçler arasında bir mücadele gerçekleşmiyor. En öldürücü, en tehlikeli nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar masum ve mazlum insanlar üzerine boca ediliyor.
Konuşanlar etkisiz, sessiz ve yetersiz, konuşmayanlarsa soykırımın suç ortakları.
Geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul’da yapılan dev Filistin’e destek mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından edilen Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi ifadesi Siyonist katillerin dikkatini çekmiş.
Türkiye ile tüm ilişkileri sıfırlama kararı almışlar.
Korktular mı, damarlarına mı basıldı da böylesi bir tepki verdiler?
Nazi Almanya’sında soykırıma uğradıkları söylemiyle 80 yıldır kendilerini acındıran, dünyanın gözünde hep mağduru ve mazlumu oynayıp, Filistin’de olmadık soykırımları gerçekleştiren Siyonistler ellerindeki oyuncağın alınacağını hissettikleri için tepki veriyorlar.
Tarihçiler, sosyologlar, siyaset bilimciler Yahudilere Almanya’da yapıldığı söylenen fiillere karşı laf edemiyorlar. Kimse ‘bu boyutta değil’, ‘her söylenene inanmayın’ demeye bile cesaret edemiyor.
Çıkarılmış kanunlar, bilim adamlarını bile sınırlandırıyor. Siyasetçiler sadece dışlanma, aşağılanma değil ciddi ceza davalarına muhatap olma korkusuyla baskılanıyorlar.
İstanbul’da söylenen sözler o nedenle bir karşılık buldu katil sürülerinde.
Evet, bugün insanlık olayın faillerini hesap vermeye zorlayabilecek durumda değil.
Aciz…
Ancak, yarın bunun olmayacağını kimse iddia edemez.
Kifayetsiz yöneticiler, kendileri eli kanlı devlet yetkilileri ya da halka ve hakka dayanmayan rejimlerden böylesi bir hareket beklenmez zaten.
Rwanda ve Eski Yugoslavya’daki savaş suç ve suçlularını yargılamak üzere BM nezdinde oluşturulan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi benzeri bir yapı yahut Lahey’de 2002 yılında kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi pekâlâ böylesi bir işlev görebilir.
Bu suçlara ilişkin mesela Türkiye’de bir Başsavcılık bir soruşturma başlatabilir. Olayın müsebbipleri arasında Türk Vatandaşları var mı, mağdurlarından Türkiye ile irtibatı olan birileri mevcut mu, araştırabilir.
Cesaretli bir savcı aranıyor!
Tarihsel sorumluluklarımız ve hukuk bilincimiz bunu gerektiriyor.
Medyaya yansıyan haberlerden İsrail ordusuna katılıp, Filistin’de savaşmak üzere gönüllü olan TC vatandaşlarının bulunduğunu anlıyoruz.
Ayrıca, yine Türkiye’de faaliyet gösteren ticari kuruluşlar da terör yapılanması ve operasyonunu finanse edemezler.
Türkiye bu destekleri yasaklayan uluslararası anlaşmaların tarafı.
Terörü finansa eden kuruluşlar olarak sadece insani yardım kuruluşları zikredilemezler. Türkiye’nin de taraf olduğu meşhur CAATSA Yaptırımları bunu yasaklar.
Bir TC vatandaşı ülke içinde de dışında da böylesi suçlara ortak olamaz.
Acilen bir soruşturma başlatılmalı, bilgi ve deliller toplanmalı, adli süreç işletilmelidir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı böylesi bir adımı atabilir.
Sonra İsrail’de bulunan TC vatandaşlarının bir listesi istenerek, bunların orada hangi sıfatla bulundukları tetkik edilebilir.
İsrail’e para ve sair kaynak transferi yapanlar araştırılabilir.
MASAK daha neyi bekliyor?
Medyada katilleri destekleyici paylaşım yapanlar taranabilir.
Arkasından gerekli bilgi ve belgeler temin edildiğine, dava konusu yapılabilir.
Arkasından olay uluslararası platform ve mahkemelere de taşınabilir.
‘Mehmetçik Kudüs’e’ sloganlarına gerek yok.
Lütfen unutmayalım: Katil devleti tanıyan ikinci devletiz.
Türkiye bunlar için büyük öneme sahip. İstihbarat başta olmak üzere bir dönemde bunlara maalesef can damarı olmuşuz.
Süreci tersinden işletip, katil sürülerinin adalet karşısında hesap vermesinin önünü açan ilk ülke olalım.
Sadece Filistinliler ve Müslümanlar değil, inanın tüm insanlık minnettar olacaktır.