BİZE HANGİ DİL YAKIŞIR?
Malum, Türkiye tekrar terör ve kargaşa döneminin tam ortasına doğru çekilmeye çalışılıyor. Hatta çekildi de diyebiliriz. Köşeye sıkışan hainler, alçaklar memleketi yaşanamaz, geleceğe güvenle bakamaz hale getirmeye çalışıyorlar.
Askerimize, polisimize ve tüm varlığımıza ve değerlerimize karşı topyekûn bir saldırı var. Yapılan saldırılar haince, korkakça ve alçakça. Yoldan geçen araca bombayla tuzak kurma, pusuya düşürme ve haince arkadan vurma şeklinde gerçekleştiriliyor.
Bu dönemde millet olarak çok dikkatli olmak durumundayız.
Birincisi kendi dilimize, hareketlerimize ve söylemlerimize özellikle dikkat kesilmemiz gerekmekte. Terörü övenlerin oyununa gelmeden, hainlerin tam da bizim davranmamızı istedikleri gibi davranmadan, onların ekmeğine yağ sürmeden tepkimizi dengeli bir şekilde ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
Bütün bu hareketlerimizde suçluyla – suçsuzu ayırarak, ama bilmeden hainlerin değirmenlerine su taşımadan orta yolu bulmak zorundayız. Evet, terörü lanetlememiz gerekiyor. Ama lanetlerken ölçüyü elden bırakmamamız lazım.
Tepki göstermemiz hem faydalı hem de gerekli. Milletimiz görüşlerini, tarafını açıkça ortaya koyabilir. Bu tavrımız belki birilerini rahatsız edebilir, belki birilerine ters gelebilir. Olsun. Yeter ki biz ne yaptığımızı bilelim, tarafımızı belli edelim.
Yukarıda da altını çizdiğim gibi, bunu yaparken sadece etnik temelli bir ayrışma, dışlama ve duruş sergilemememiz gerekiyor. Bizim gibi düşünen, bizim gibi yaşayan, bizimle beraber şehit cenazelerine üzülen, camide aynı safta yer alan kardeşlerimiz Türk olsa ne yazar, Kürt olsa ne yazar.
Öte yandan, tam tersi bir duruş sergileyen, şehit haberleri gelirken ‘göbek atan’, sevinen, kışkırtan bizim milliyetimizden olsa bu bizi ancak yaralar. Ona sahip çıkmayız.
Etkileri itibariyle bir kısım medyanın tavrına da bakmakta yarar var. Terörü öven, teröristi yücelten ve teröre çanak tutan bir yaklaşımı kendilerine yol olarak seçmişler. Terör örgütü güvenlik kuvvetlerimize karşı harekete geçmiş, ama bunlar güvenlik kuvvetlerimizi hedef alan açıklamalar yapıyor, haberler üretiyorlar.
Maksatları milleti korkutmak, teröristlerin kirli emellerine ulaşmalarına yardımcı olmak. Yoksa iyiniyetli bir şekilde milletimizi bilgilendiren, topluma yararlı yayınlar yapanlara karşı kimsenin lafı olmaz.
Yapılan yayınlara karşı kim, ne tepki vermiş diye baktığınızda zaten tüm gerçeklik ortaya çıkıyor. ABD Büyükelçiliği açıklama yapmış, ‘basın özgürlüğü’ demiş. ‘Alman milletvekili Türk devletini suçlamış’. BBC, El Cezire bu hain yayın organlarını savunmuş.
Bunlar tersinden referans olacak mevzular. Merhum Abdülhamid Han’ın taktiği burada geçerli olur: Bir mevzuda karar vereceği zaman İngiliz Büyükelçisini çağırır, görüşüne başvurur, tam tersini yaparmış.
Sosyal medya gene aynı şekilde kirlice kullanılıyor. Yapılan paylaşımlar, terörü yüceltici, güçlü gösterici, teşvik edici boyutlarda.
Bazen iyiniyetli olduğunu düşündüğümüz insanlar da alet oluyorlar. Olmamak lazım. Kim nerede ve nasıl bir duruş sergilemiş not etmek gerekiyor.
Bu mevzular siyaset üstü konular. Siyasi kaygılarla sağa-sola laf yetiştirenler ne millet nazarında ne de ilahi terazide kendilerine bir sığınma kapısı bulurlar. Cenab-ı Allah bu kadar övdüğü şehitlik mertebesini sunduğu kullarının bu şekilde ‘kullanılmasına’ izin vermez.
Hâsılı, eylemlerimizde, söylemlerimizde ve duruşumuzda ilkeli olmak, tarafımızı belli etmek durumundayız. Bunu yaparken vakarımıza, gururumuza ve onurumuza halel getirmeyeceğimizi dünya, âlem biliyor zaten.
Bu bir iç savaş kışkırtıcılığı değil, taşkınlığa davet değil, haksızlığa övgü değil.
Olsa olsa ‘iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek’ olur.