Asrın Mus’ab’ı Olmak
Hamd bizleri yoktan var eden Allah’a, Salat ve selam alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber’imizedir. Yazımıza Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın şu sözleriyle başlayalım:
İlahi! Hamdini sözüme sertac ettim, Zikrini kalbime mi'rac ettim, Kitabını kendime minhac ettim. Ben yoktum var ettin, Varlığından haberdar ettin, Aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim, Hidayetine sığındım lütfuna geldim, Kulluk edemedim afvına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet neşeni duyur, hakikatı öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, Sen sevdirmezsen ben sevdiremem. Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, Yar et bize erdirdiklerini. Sevdin habibini, kâinata sevdirdin; Sevdin de hilat-i risaleti giydirdin. Makam-ı İbrahim'den makam-ı Mahmuda erdirdin. Server-i asfiya kıldın. Hatem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kıldın. Salât-ü selam, tahiyyat-ü ikram, her türlü ihtiram ona, Onun Al-ü Ashab-u etbaına ya Rab!
Peygamberimiz (a.s.m)’in haklarında, “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız hidayete erişirsiniz.” buyurdukları sahabilerin her biri bizler için ibret ve örneklerle dolu bir hayatın sahibidir.Her sahabiden alacağımız dersler vardır.Bu sahabi efendilerimizden biri, hayatını her okuduğumda duygulandıran ve her Müslüman gencin bu sahabi gibi olma yolunda gayret göstermesi gerektiğini savunduğum biri…
Mekke’nin en zengin ailelerinden birinin oğlundan bahsediyoruz.Annesi tarafından çok titizlikle ve bir dediğini iki etmeyerek yetiştirilmiş ve de oldukça zeki biri.Bu özelliklere sahip birisi olduğu için Mekke Halkının gıpta ile baktığını ve Peygamberimizin hakkında sözler sarfettiğini kaynaklardan öğreniyoruz.Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde bir boşluk hissediyor ve bir şeylerin makul olmadığını seziyordu.Ve bir gün Peygamberimizin bir dini tebliğ ettiğini duydu ve o zaman tebliğ evi olan Dar-ül Erkam’a giderek orada peygamberimizi görür görmez Müslüman oldu.Müslüman olur olmaz ailesi tarafından ağır işkencelere maruz bırakılmış ama davasından vazgeçmemiştir.Davasından vazgeçmediği gibi davayı daha da ileriye taşımak için elinden gelen her şeyi yapmıştır.
Müslümanım demenin çok ağır faturalara mal olduğu ama bir o kadar da yüreği hür,imanı hür,kendi hür Müslümanların olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Hiçbir şekilde hiçbir prangaya takılı kalmamıştır Musab B. Umeyr. Herşeye ve herkese rağmen davasından vazgeçmemiştir.
Ve günlerden Uhud.Musab b. Umeyr yine bu gazvede de sancağı taşımaktadır.Mekkeli müşriklerden İbn Kaima Peygamberimize saldırmak ister ama Musab o çok sevdiği efendisinin önüne siper olur ve o müşrik Musab’ı orada şehit eder.Ve gazvenin sonunda Peygamberimiz şehitleri gezerken Musab b.Umeyr’in mübarek bedenlerinin başında daha uzun durur ve dudaklarından şu ayet dökülür:
“Müminlerden Resûlullah ile beraber olacaklarına dair Allah’a verdikleri söze sadık kalan nice kimseler vardır. Onlardan kimi verdiği sözü tamamen yerine getirerek şehitliğe kavuştu, kimi de böyle güzel bir akıbeti beklemektedir. Onlar sözlerini hiçbir surette değiştirmemişlerdir.” Ahzâb Sûresi, 23
Evet o güzel insan zenginliğin içinde doğmuş fakat fakirliğin içinde şehit olmuştur. Habbâb bin Eret der ki: Mus'ab bin Umeyr, Uhud'da şehit edilince, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı. Resûlullah bize: - Onu baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız! buyurdu.
Asrın Musab’ı olmak:
İnsanların Ne Dediğini Değil Alemlerin Rabbi Olan Allah'ın Ne Dediğini Düşünerek Yaşamaktır.
Asrın bütün fitnelerine karşı “Ben Müslümanım ve müslümanca yaşamak zorundayım.” diyebilmektir.