‘ASIL ZELZELE ŞİMDİ BAŞLIYOR’
Aslında birbiri ile ters iki kavramı tartışıyoruz. Çözüm mü istersin, terör mü? HDP merkezli karşı tarafa sorulması gereken soru bu? Milletimiz ‘kan kustu, kızılcık şerbeti içtim dedi’ ama hala şiddet – barış ikileminde tercihe zorlanıyor. Dünyada Kobani merkezli müthiş bir algı operasyonu yürütüldü. Orada yaşayan halk, orayı terk etmişken ve 200 bin civarında kişi Türkiye’ye sığınmışken koparılan fırtına başlangıçta hepimizi rahatsız etti. Şu anda geldiğimiz noktada insanımız 1986 yılı yapımı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın ve başrolünü Şener Şen’in oynadığı ‘Değirmen’ filmini hatırlattı. İzleyenler hatırlayacaktır. İzlemeyenler de lütfen Kobani olayları çerçevesinde o filmi bir izlesinler.
Filmi anlatmayacağım. Ama orada olup – bitenle Kobani zannımca aynı şekilde planlandı. Tamam, insanlar yerlerini, yurtlarını terk ettiler. Masum insanlardan ölenler olmuş olabilir. Lakin sonrasında uygulanan senaryo aynı. Deprem olmadığı halde herkesin sanki bir deprem olmuşçasına olaya sahiplendiğini ve insanların rol yaptığını görüyoruz, ama ‘olmadı’ diyemiyoruz.
6-7 Ekim olaylarında Türkiye terör olaylarıyla adeta savaş alanına çevrildi. Dünyanın farklı ülkelerinde ise ‘barışçıl’ gösterilerini yürüttüler. Ülke içine ayrı, ülke dışına ayrı mesajlar verdiler. Güya barış istiyorlar. Bu PKK’nın PYD’nin ve HDP’nin kendi planı olamaz. O kadar ‘başarılı’ plan yapamazlar. Zira o kadar ‘akıllı’ değiller. Belli ki, ‘okyanus ötesinde’ planlanmış, Türkiye’ye, kamuoyuna sunuluyor. Geldiğimiz noktada Türkiye, topraklarından Suriye’ye peşmerge geçişine izin vermek durumunda kalıyor. Silah ve malzeme geçişine göz yummak zorunda kalıyor.
Cumhurbaşkanı durumun farkında. Dolayısıyla hükümet de farkında. Bir başka farkında olan daha var: Fransa. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkeyi ziyareti tesadüf değildi. Fransızlar biraz ‘cins’ bir millet. NATO karargâhı ilk kez Paris’te kurulmuştu. Sovyetler Birliği ve Almanya NATO’ya tehdit oluşturuyorlardı. Ama ne zaman ABD Almanya’yı NATO’ya almaya kalktı, bundan Fransızlar rahatsız oldu. ‘Daha kısa bir süre önce Almanya dünyaya bela olmuştu. II. Dünya Savaşından 50 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. Şimdi nasıl Almanya’yı silahlandırırsınız’ dediler. NATO’nun askeri kanadından ayrıldılar. Askeri kanat olmadan bir savunma örgütü ne işe yarar ki? Sonra da NATO merkezi Brüksel’e taşındı. 2010 – 2011 yıllarında Belçika 509 gün hükümetsiz kaldı, ama ülke batmadı. Batmaz, çünkü NATO, AB orada. İzin verilmez. Neyse. Suriye’ye Fransız ilgisi önemli, çünkü Osmanlı’nın paylaşımı esnasında Fransızların payına Suriye düşmüştü. Onlara bırakmak zorunda kalmıştık. Bugün de Fransa Suriye’deki IŞİD, PYD vs. belaların farkında. Türkiye ile hemen hemen aynı tezleri savunuyor.
2014 Nevruz mektubu ile Apo, Diyarbekir Meydanında ‘terörün bittiğini’ ilan etmişti. Ama aradan geçen zaman zarfında köprünün altından çok suların aktığı anlaşılıyor. Birileri, bitmesini istemiyor. Suriye, Kobani üzerinden Türkiye adeta ‘terbiye’ edilmeye çalışılıyor. HDP durumu kurtarma derdinde. Belli ki Kandil’le İmralı arasına sıkışmışlar. İmralı’da şu anda problem yok. Devletin istemediği, ‘akredite’ olmayan kişilere görüşme izni verilse, Apo’yu da ‘çevirecekler’. ‘Problem’ haline getirecekler.
HDP’nin çağrısıyla sokağa dökülen taraftarları 1 Kasım gösterilerini ‘olaysız’ tamamladılar. HDP böylece Barış Süreci adına üzerine düştüğünü yaptığını iddia edecek. Ama yetmez. Karşı tarafın en kısa süre içinde silah bıraktığını, şiddeti tasvip etmediğini göstermesi lazım. PKK da ‘durumu kurtarma’ derdinde. Kendilerince, Kobani’de çizilen ‘karizmayı’ toparlayacaklar. Kurtarmaz. Bir kere çizildi. IŞİD sildi, süpürdü. Önünde duramıyorlar. Türkiye’de güvenlik kuvvetlerine silah sıkarak, yol keserek hiçbir yere varamayacaklar. Adın ne? Mülayim. Sert olsan ne yazar?
Batılı medya Kobani’ye çanak tutuyor. Televizyonlar ‘acındırıcı’ haber yapma telaşında. Batılı kamuoyu buna inanmışa benziyor. Devletler biliyorlar, ama bir şey yapmış görünme derdindeler. IŞİD ise sınır kapısını kontrolü altına alma derdinde. Bu arada bölgeye gelen 9 peşmergenin firar ettiği haberleri yayıldı. Sıkıyı görünce sırra kadem basmışlar. PYD ve peşmerge ellerindeki roketler, sofistike Amerikan silahlarına rağmen kayda değer bir başarı sergileyemiyorlar.
Eğer karşı karşıya olduğumuz şey bir oyunsa, Türkiye de oyunu, kuralına göre oynama kaygısıyla hareket ediyor. Eğer muhataplarımız 3 maymunu oynuyorsa, Türkiye olayları onların ‘gözüne sokma’ saikiyle davranıyor. Bir taraftan müttefikleri bilgilendirirken, diğer taraftan karşı tarafın propaganda ‘silahlarını’ ellerinden alma derdinde.
‘Zelzele, melzele’ yok. Ama memleketin durumu o kadar vahim ki, ‘yok’ diyemiyorsunuz. Yarım ağızla ‘var’ diyorsunuz. Bu sefer de ona ‘uygun’ hareket ediyor görünmek zorundasınız. Sokaklara dökülenlerin en azından bir kısmı buna inanmış. Bir kısmı ‘bile bile lades’ formunda.
Çözüm Süreci’ni HDP tarafının bitirme yetkisi ve lüksü yok. Sıradan bölge halkı, barışın tadına vardı. Bölgeye çok ciddi yatırımlar gitmeye başladı. En zor olanı turizm, onda bile ciddi gelişmeler var. Zor, çünkü insanları mobilize etmek, harekete geçirmek ‘malları’ mobilize etmekten zor. ‘Malı’ yüklersin, gönderirsin. ‘Ben oraya, buraya gitmek istemiyorum’ diyemez. Ama insan öyle mi? En ufak bir risk gördüğünde harekete geçmez, rezervasyonlarını iptal eder. Yatırımlar aynı şekilde. Tarım, hayvancılık kırlardaki güven havasından sonra patladı. Tekrar eskiye dönüş olmaz. HDP tabanını kaybeder.
Şu anda ‘moral’ üstünlük devlette. Ülke dışındaki bir bölgeyi ‘bahane’ ederek, uzunca zamandır elde edilen kazanımların kaybedilmesi durumunda kaybeden önce karşı taraf olacak. Uluslar arası aktörler de bunun farkında. Boşuna değil ABD Başkan yardımcısının Erdoğan’dan özür dilemesi. Yakın zamanda Türkiye’ye ziyarete gelerek, tekrar ve yüz yüze özür dileyecek. Türkiye oyunu ‘kuralına göre’ oynuyor. Bizler de istemediğimiz, tasvip etmediğimiz şeylere içimizden geldiği gibi ‘ses’ çıkaramıyoruz. Ama biliyoruz ki, ‘deprem’ meselesi gündemden düşünce, yapılanların hesabını sorma vakti de gelecek. Türkiye onu bekliyor.
Film galiba şöyle bitiyordu:
Vali: “O deprem için toplanan paralar var ya, onları seferberlik için kullanacağız”.
Kaymakam: “Peki, ya yıkılan yerler?”
Vali: “Onu da sen düşün’. Yıkan sensin, yapan da sen ol”.
Kaymakam: “Asıl zelzele şimdi başlıyor”.