Murat Güçlü
Murat Güçlü İŞ GÜVENLİĞİ Mİ DEMİŞTİK?

İŞ GÜVENLİĞİ Mİ DEMİŞTİK?

Geçen haftaki yazımı iş güvenliği, iş kazaları ile ilgili yazmıştım. Sanki yaşayacağımız acı içime doğmuş gibi. Bu yazının üzerinden çok kısa bir süre sonra Ermenek’te meydana gelen maden kazası ile irkildik. Tüm Türkiye’yi yasa boğan ancak tabiî ki Konya-Karaman ahalisinin daha da derinden hissettiği bir kazaydı. 18 insanımız madende mahsur kalmıştı. Madeni su basmış, her tarafı çamur kaplamış. Bu yazının yazıldığı ana kadar hala işçilerimize ulaşılamamıştı. Kurtarma araçları bile kaza geçirmiş ve madene varamamıştı.

Her geçen gün umutlar azalmakta. Kardeşlerimizin hayırlı haberlerini almak için Rabbimize dua etmekten başka çaremiz yok.

Daha önce yazılarımda yine iş kazaları, maden kazaları hakkında yazmıştım. Özellikle Soma faciası sonrası yazdıklarımdan bir bölümü paylaşmak istiyorum. Şöyle demişim; “..Soma’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyebiliyor muyuz? Yoksa birkaç gün daha ağlayıp, bir günah keçisi bulup tüm sorumluluğu ona yükleyerek, madeni işleten firmaya ceza kesilerek, belki şirket yetkilisine ufak bir ceza verilerek Soma da madencilerimiz gibi kara toprağa mı gömülecek.  Bu ihtimal maalesef daha gerçekçi duruyor.

Yeni bir medeniyet tasavvuru için öncelikle hayatın merkezine neyi koyacağınızı tespit etmelisiniz. Ben inanıyorum ki bu topraklar yeni bir medeniyet inşa edecektir. Ama bu öyle kolayla, lafla olacak gibi değildir. Medeniyetimizin temeline Allah’ı ve onun halifesi insanı koymazsak daha çok Somalar yaşarız. Bir insan bir kainat demezsek, insanları sayıya ve herhangi bir metaa indirgersek, her ölen canın kendi ocağının kıyameti olduğunu hissetmezsek daha çok Somalar yaşarız.

Soma bir iş kazasıdır, doğru. Soma’da yaşananlar madencilik sektörünün riskleri arasındadır, doğru. Takdiri ilahidir, tabiî ki. Hepsi doğru lakin elden gelen tüm tedbirler alındıktan sonra doğru. Şirketlerimiz iş güvenliği ile ilgili her harcamaya masraf ve karın azalması olarak bakmaya devam ettikçe, denetlemekle görevli devlet kurumları eksiklikleri görmezden geldikçe, başarı kriterlerimizi insanlık ölçüsünde, ahlaki olarak değil de kapitalist değerlere göre rakamlardan, istatistiklerden, büyük şirketlerimizin nasıl daha büyüdüğünden, ne kadar çok gelirimizi arttırdığımızdan ölçmeye devam ettikçe daha çok Somalar yaşarız.

Soma bir remiz artık, ama korkarım Türkiye bundan gerekli dersleri almayacak. Çünkü dünya malı sevgisi kalplerimiz o kadar doldurmuş ki ondan zerre miktarı dahi vazgeçmeyi kabullenemiyoruz.

Ondan geldik ve yine O’na döneceğiz. Ölüme çare yok, ölüm bir son değil ama insan hayatının bu kadar ucuz olması da içimi yakıyor. Soma’da vefat eden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına  ve milletimize başsağlığı diliyorum. “

 

Geçen haftaki yazımda da şunları dile getirmiştim; “Biz insana değer veren hatta insanı merkeze alan bir medeniyetten geliyoruz. İnsan yaşamının ve sağlığının kutsallığına inanıyoruz. Bu sebeple bu topraklara yakışan işçisine yani insanına en yüksek iş güvenliği sağlamak, en yüksek işçilik ücretleri ödemek, insanca bir hayat yaşatmaktır.

Ancak her iş kazası sonrası medyanın yönlendirmesi ile kamuoyunun işveren aleyhine kışkırtılması da adaletle ve hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Evet tabiî ki işverenin sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk oranında da her türlü hukuki ve cezai müeyyidenin de kendisine uygulanması gerekir. Para kazanma hırsıyla işçisinin can güvenliğine dair önlemleri almayan işveren tabi ki cezalandırılmalı ama bu cezalandırma tüm işverenler aleyhine bir kampanya haline gelmemelidir. Her kamuoyuna mal olan iş kazası sonrası hükümetler işverenlerin üzerine yeni yükler getirmektedir. İşini doğru dürüst yapmaya çalışan, işçisinin sağlığını ve güvenliğini, hakkını hukukunu gözeten işveren de bundan payını almaktadır. Özellikle işverenler üzerindeki yükün attırılması Türk ekonomisinin lokomotifi olan Kobileri ciddi manada sıkıntıya sokmakta ve Türkiye’nin uluslar arası alanda rekabet imkanının azaltmaktadır. Soma sonrası Yargı paketleri içinde çıkarılan yasa maddeleri bunun en güzel örneğidir. Çıkan yasa sonrası yerli madenciliğin uluslara arası alanda rekabet şansı kalmamıştır. Bunlar da gündeme gelmeli, bir tarafı koruyalım derken diğer tarafın da haklarını ihlal etmeyelim…

Türkiye “Yeni Türkiye” olacaksa, sadece ekonomik göstergelerinin iyi olması ile bunu başaramaz. İnsanını merkeze alan bir anlayışla bunu yapabilir. Bu noktada işçisinin güvenliğini ve sağlığını hiçbir kayda bağlamadan korumalı ancak işvereninin de kendi insanı olduğunu unutmadan, işverene de haksızlık yapmadan, işyerlerinin çalışma ve rekabet imkanlarını ellerinden almadan bir orta yol bulmalıdır.

Unutulmamalıdır ki işçinin olabilmesi için önce bir işyerinin ve işverenin bulunması gerekmektedir. Yine unutulmamalıdır ki hiçbir insanın hayatı kazanılacak milyonlardan değerli değildir.”

 

İş güvenliği ve iş kazaları hakkında daha önceki yazılarımdan bazı alıntılar yaptım. Bunların alıntı olduğunu söylemesem ve Soma yerine Ermenek yazsam kimse bu yazının eski olduğunu düşünmez. İnsanı asıl üzen, kahreden bu. Biz asla ders almıyoruz.

Bu arada bu facia sonrası gerçeği en doğru haliyle ifade eden Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik oldu. Siyaseten yanlış ve talihsiz bir açıklama olmakla beraber gerçeği tüm çıplaklığıyla göstermekteydi. Bir maden kapatılır ve araya 50 hatırlı adam konularak yeniden açtırılır. İşte bu kazaların sonunun gelmemesinin en önemli sebebi bu ve bundan herkes sorumlu. Asıl bunun üzerine gitmemiz ve bu düzeni değiştirmemiz gerekiyor.

Umudumuz az ama öncelikle kazada mahsur kalan işçilerimizin sağ salim kurtarılmalarını ve sonrasında da ülkemizin, hükümetimizin, işverenimizin, işçimizin, medyamızın bu kazalardan bir ders almasını, insan hayatının daha değerli olduğu bir ülkeyi gelecek kuşaklara aktarmak için el birliği ile gayret edilmesini niyaz ederim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Güçlü Arşivi