Araplar Saksağan Sokak derler
İlk çocukluk günlerim ve ilkokul döneminde kadim şehir Konya’nın Selçuklular ve Osmanlılar döneminden beri kadim yerleşim yeri olan Araplar Mahallesinde yaşadım. Ak cami ile Cıngırıklı kuyu arasındaki sokağa günümüzde Saksağan sokakdeniliyor. Benim çocukluğumda ise bu sokağa Araplar mahallesi Yeni Kayacık sokak denilirdi. Mazide bu sokakta 1805 tarihinde yapılmış Saksağanlar camii ve bu soyadını taşıyan ailenin bulunması nedeniyle Saksağan sokak olarak anılıyor.
Sokağın diğer başındaki Kavak altı camisine isim veren kavaklar kalmadığı gibi meşhur Cıngırıklı kuyu da ortalıktan kalkalı çok oldu. Serenli kuyu tipindeki kuyunun dibinden helkelerle su çekilir, yukarı çekilirken demir zincir taşlara sürtünürken cıngır cıngır diye ses çıkardığı için bu isim verilmiştir. Su yalağına dökülen sulardan yoldan geçen at arabaları, kuşlar, kedi ve köpekler su içerdi. Vakit namazına gelen kişiler kuyunun başında sohbet ederdi. Bir tür buluşma noktasıydı. Araplarda yaşayanlar veya yolu Araplar mahallesinden bir vesile geçenler Ak cami, Kavak altı, Araplar çeşmesi, Cıngırıklı kuyu, Sedirler bağlantısını, Keçeciler, Küçük Sinan ve Büyük Sinan mahallesini çok iyi bilirler.
Bilirlerdi demek daha doğru. Mahalleden ne zaman geçersem geçeyim artık tanıdık ne bir mekân ne de aşina gelen bir sokak kaldı. Bir şarkıda denildiği gibi eski zamanlardan hiçbir eser yok şimdi. Çocukluğumda Kayacık Araplar mahallesi olarak bildiğim mahalle bu yıl genişledi. Etraftaki bazı mahalleler kaldırılarak Araplar mahallesine dahil edildi. Aslında yüzlerce yıldır var olmuş bazı mahalle isimlerine ve kapsama alanına müdahale edilmesi kent belleğinde kayıp ve yıkım demektir. Kültürel açıdan kentleşme ve çevre politikalarına aykırı birer tasarruftur.
1950’li yıllardan 2010 'lu yıllara kadar Araplar mahallesi tamamen bahçeli, bitişik ve ayrık nizam bir iki katlı kerpiç evlerden oluşmuştu. Tek tük tuğla evler ve 1-2 katlı beton evler vardı. Kalender insanlar, kendi yağıyla kavrulan işçi ailelerinin yaşadığı, Konya tabiriyle acın yatıp gücün kalkan ve kendi işinde gücünde diye tarif edilen esaslı insanların yaşadığı bir yerdi. Dayanışmanın ve samimiyetin hâkim olduğu, komşuların hakiki komşu olduğu, 40 hanenin birbirini tanıdığı bir semt idi. Herkes kendi ihtiyacını varsa bahçesinde yetiştirir, komşularından veya haftalık pazardan satın alırdı. Ev ekonomisinin hâkim olduğu, komşuların imece usulü birbirine erişte kestiği, ramazan yufkası (şebit) açtığı ve pırasanın/soğanın dışarıdan alınmadığı bir yer olarak bilinirdi. Vaktin birinde Arçelik tripörtör dolmuşta çarşıdan Araplara pırasa götüren görülmüş, diğer yolcular bunu görüp Araplara da pırasa pazardan gidiyor, bak hele diye şaşırıp kalmışlar.
Son yıllarda gelen imar dalgası ile mahalleler ve evler birer birer apartman ve site rüzgarına yenik düştüler. İğdeli camisinden Kavak altına kadar doğrudan Ak camiye kadar giden yol, trafik lambası ve paralel sokak ile bölündü. Ak cami önü de lambalı kavşak haline geldi. Araplar mahallesinin simgesi olan tarihi Araplar çeşmesi ise epey zaman önce yol ortasında alanda mahsur kaldı ve lülelerine kör tapa vuruldu. İyi insanlar da ata binip uzaklara gittiler.
2020 yılından itibaren çocukluğumun geçtiği Araplar mahallesi ile başında toplanıp su içtiğimiz Araplar çeşmesinin kitabesi üzerine çalıştım. Çeşmenin kitabesini çözümleme konusunda acizane katkılarım oldu ve sosyal medyada anlamını paylaştım. 2022 yılında ise şair ve yazar Hasan Ukdem tarafından hazırlanan “Zamanın Behrinde Araplar Mahallesi” başlıklı kitap çalışmasında “Araplar Mahallesi Masalı” başlıklı makale ile yer aldım.
Pandemi ile başlayan dönemde Saksağan sokakta diğer sokaklar gibi kentsel dönüşüme girdi. Evler birer birer kentsel dönüşüm denilen aslında bir kentsel kayıp ve kent belleği yıkımı sürecinde ortadan kalktılar. Son bir yıldır başlayan kentsel dönüşüm uğruna Saksağan sokağı başkalaşım geçirdi.
Araplar çeşmesinden Kavak altına kadar hukuki süreçleri bitmemiş üç beş ev hariç bom boş bir sokağa dönüştü. Ak camiden Babalık kuran kursuna doğru giden cadde üzerindeki evler zaten yıkılmıştı. Rahmetli büyük dayım ve Araplar mahallesinin İğneci Ahmet’i olarak bilinen Ahmet Kunduracıer’e ait 2 katlı bahçeli ve hayatlı Konya evi ise çoktan maziye karıştı. Yerinde diğer evleri de ortadan kaldıran gofret dilimi apartman blokları bulunuyor.
Saksağanlar cami ise benim her yaz Kur'an kursuna gittiğim bir mescitti. Elif cüzü ile orada tanıştım. Birkaç sene içinde camide müezzinlik yaptım, ezan okudum. Hatta bir perşembe akşamı yatsı namazından sonra cemaate ilk kez aşır okumak bana ne kadar heyecanlı gelmişti. Mahalle kadınları camide imece usulü her baharda veya bayram öncesi genel temizliği yaparlardı. Mahallenin büyükleri, hacı rafıkları (arkadaşları) ile gençleri vakit namazlarında buluşurdu. Yatsı namazından sonra müsait olan komşuya gönüllü bir sıralama ve içten bir kabul ile çay ve sohbete giderlerdi. 1975'te mahalleden taşındık ama semtin huzurundan, komşuların içtenliğinden ve akrabalarımı ziyaretten ve bazı arkadaşlarla görüşmekten uzun zaman kopmadım.
Mahallenin bazı büyükleri üstü başı temiz elbiseli ama önü arkası yamalı pantolon giyerlerdi. Bu Hacı emmiler çocuklara ceplerinden akide şekeri, üzüm ve leblebi gibi basit ama gönülden hediye verirlerdi. Sokakta oynayan bizlerin de hep başımızı okşar ve severler idi. Mahalleden iki üç saatte bir belki otomobil geçer, bolca bisiklet görülürdü. Sokakta saatlerce oynar, evden yoğurt ekmek, salça ekmek alır atıştırırdık. Bakkala gitmek yok idi, market zaten daha icat edilmemişti.
Bazen gani gönüllü komşulardan biri bahçesinden bir kokulu ve ekşili ata tohumu domates dağıtıverirdi. Başka bir komşu tandırdan çıkan mis kokulu ekmek verirdi. Bir naylon top, dört taş ile futbol oynar, sıkça geçen at arabalarının arkasına takılır ve yapışırdık. Bir süre sonra arabacı farkına varır veya müzevir arkadaşlar kamçı diye seslenir ve akabinde ıslık sesi çalarak gelen kamçıyı yerdik. Güvenli bir şekilde ellerimizi bırakır ve arabadan atlar, tekrar oyunumuza dönerdik.
İnsanın anavatanı çocukluğudur diyen kim ise önemli bir hususa parmak basmış. Yakın zamanlarda yine yolumu mahalleye düşürdüm. İlkokulu okuduğum Şehit Sadık önünden mahalleye intikal ettim. Araplar çeşmesi 1872 yılında yapılmış lakin hala virane durumda, hatta daha bir mezbele olmuş vaziyette boynu bükük duruyor. (www.yenihaberden.com/konyadaki-152-yillik-yapi-virane-hale-geldi-1810829h.htm.)
Sokağın sonunda beton karma makineleri çalışıyor ve harıl harıl yeni blokların kaba inşaatı bitmişti. Cıngırıklı kuyu zaten yok, önce mini bir çeşme yapıp üstüne minyatür bir modeli konmuş idi. Baktım o çeşmede yer değiştirmiş. Minyatür Cıngırıklı kuyu modeli de ortadan kalkmış. Kavak altından Sedirlere giden bağlantı yolu ve sokak kapanmış. Şöyle bir etrafa bakındım, arkada bir okul ve önde apartmanlar yapılmış.
Oysa o alan hem Sedirlere gider hem de sol taraf komple inişli çıkışlı üzüm bağları ve bağ puştası idi. Sağ taraf ise Ali Ağa'nın bahçesi idi. İkide bir kerpiç duvardan atlar içeri kayısı erik yolardık. Rahmetli "ülen keratalar" diye fırçayı basar, o gelmeden kerpiç duvarlardan atlayıp gerisin geri yakalanmadan kaçtığımız kocaman bir bahçe idi. Bahçede dolap dediğimiz dönme dolap ve merkep tarafından su çekilen kuyusu ve kocaman bir havuz dahi vardı. Biz bahçeye kaçak girer Ali Ağa da yıllarca koşarak yaramaz çocukları bahçesinden kovalardı. Hiçbirimizi de Allah rahmet eylesin gelip anne ve babamıza şikâyet etmedi. Mekânı cennet olsun gani gönüllü bir insandı.
Sokağın başı sonu artık her yer yıkıldığı için Araplar mezarlığıgörünür hale gelmiş. 2 ay önce yine bu güzergahta sağa sola bakınırken sokağın sonunda kana kana su içtiğimiz çocukluk çeşmesini fark ettim. O da kör tapalı, sprey boyalı hale düşmüştü. Yılkı atı misali düşkün ve terkedilmiş vaziyette ortalıkta kala kalmış. Sokağın başındaki Araplar çeşmesi ile sokağın sonundaki çeşmenin akıbeti ve kaderi maalesef aynı.
Tarihi çeşmeleri vakfiyelerine aykırı biçimde susuz bırakan kimler idi acaba? Hatta suyunu kesmeyi bildikte çeşmenin su yalağını bile kaldırımla kapatan hatta betonla doldurup geçen vurdum duymaz eşhasa ne diyeyim bilemedim. Vefasızlık, tarihe saygısızlık, vakıf ve hayrat malına hoyrat davranma, eskilerin deyimiyle amme varlığına zarar gibi hepsi birer tarihi mirasa saygısızlık diye aklımdan geçirdiklerimi bir tarafa koydum. Saksağan sokağı bir uçtan uca fotoğrafladım ve çekimleri tamamladım.
Keşke bu vesile ile Araplar çeşmesi ve Saksağan sokakçeşmesinin tamirine, bakımına, elden geçmesine vesile olalım. Biz bir S.O.S çekelim, ötesi zuhurata tabi ve yetkili kurum ve kuruluşların dikkatini çekmeye vesile olalım gayretindeyiz. İşimiz hesap sormak değil hasbi niyetlerle tarihi mirasa sahip çıkılmasını sağlamaktır. Maziden bu güne gelen tarihi ve kültürel mirasımız olan eserlere dair kamuoyuna "dur yolcu" diyerek deniz feneri misali işaret vermektir.
Saksağan sokak çok geçmez, kentsel dönüşümle 1 yıl sonra betonarme çehresine ve yeni sakinlerine kavuşur. Üç beş eski mahalle sakini dışında eskilerden kimseyi gören bile olmaz. Her iki çeşme ivedilikle tamir edilir ve restore edilir ve Saksağanlar cami sempatik ahşap dizaynı ile halka eski günlerdeki gibi manevi coşkunlukla hizmet verir ise yine bizim sokak yine komşuluk ile gönenebilir. Çeşmelerin üzerine tanıtım plaketi ve hatta barkod konulur ise farkındalık yolunda mesafe alınır. Bu önerimi gerçekleşinceye kadar istisnasız her mahfilde, kültür ve sanat ortamlarında ve yaptığım her araştırma dosyasında, köşe yazılarımda ve sosyal medyada mesaj olarak iletiyorum. Osmanlıca Türkçesini bilmeyenler bu sayede 170 yıllık tarihi Araplar çeşmesini, 104 yıllık Saksağan sokak çeşmesini ve diğer tarihi ve mimari eserleri doğru şekilde öğrenmiş olurlar.
Bu sayede Araplar mahallesinin eski ve yeni sakinleri ve önünden geçen meraklı kimseler kültürel tarihine aşina olur. Bu eserleri yaptıran ecdadını tanır, suyunu içer ve ecdadı ile ünsiyet yapar. Ondan sonra bir mahalle insanı olma sıfatı kazanabilir. Yoksa Araplar mahallesi Saksağan sokağın yeni sakini olarak yaşamaya ve ikamete sıfırdan başlar. Sadece barındığı konutu ve girip çıktığı sitenin kapısı hatırında kalır. Onun da özel bir anlamı ve manası maalesef olmaz. Yanı başında duran ecdat çeşmesi de şimdi olduğu gibi mahzun vaziyette kör tapalı ve çer çöp içinde kalır gider.
Kara mizah olsun diye not düşeyim: Mesela Şehit Sadık ilkokulu karşısındaki 116 yıllık tarihi Karakayış çeşmesini üç sene önce yazdım, medyada haber oldu. İlgili kurumlarca önlem alını temizlendi. Lakin yine eskisinden beter sprey boya ile yüzey kirletme meraklıları tarafından boyanmış durumda. (https://www.yenihaberden.com/konyada-116-yillik-tarih-perisan-vaziyette-1811996h.htm)
Saksağan sokak çeşmesi diye belirttiğim isimsiz çeşmenin ise hiçbir yerde kaydını bulamadım. Sille taşından yapılmış bu çeşmenin kitabesinin çözümlenmesi için uzman arkadaşlardan yardım aldım. Beni ve okuyan herkesi hayran bırakacak bir mana yüklenmiş iki küçük satırdaki cevami-ül kelim kitabesini min gayri haddin ortaya çıkardım. Çeşmenin yaptıranı ve kitabeyi yazdıran meçhul. Ancak anlamlı bir kitabe yazdıracak birikimi olan bu sokakta ikamet eden Araplar' lı meçhul biri veya mahalleli imece usulu yaptırmış olmalı. Arapça olarak yazılmış kitabenin orijinal hali ve çözümlemesi şöyle:
1. satır: Cerâ hâzihi’l-ayni bi sa’yi ashâbu’l-hayrât
2. satır: Sekâhum rabbuhüm min rahîkın ve tesnîmu’l- cenneti
Hicri 1339-1342- miladi 1920
Çeşme kitabesinde iki kelime önemli: “Rahik” kelimesi duru su, kokulu şarap anlamına gelirken “Tesnim” kelimesi ise cennetteki dört ırmaktan biri anlamına geliyor.
Kitabede Kur'an-ı Kerim Mutaffifin suresi 25-27 'inci surelere atıf ve çağrışım yapılmış. Anlamı: Bu kana kana içilen su gözünü inşa eden, suyu akıtan ve çalışan hayır sahiplerine Rableri tarafından (Onlara) her türlü zarara karşı ilâhî teminat mührü taşıyan tesnim pınarından (hâlis bir içecekten) içirilir. Yaptırana ve içene tesnim pınarı gibi olsun/onu düşleyerek içsinler denilmiş.
1923'de çeşmeler Belediyelere devredilmiş, eski sicillerde çeşmeyi yaptıran bilgisi yine varsa bir vakfiye bilgisi belediyede ve Vakıflar bölge müdürlüğünde olabilir. Eğer çeşme tescilli değilse ilgili kamu kurumlarınca tarihi çeşme olarak tescil edilerek kayıt altına alınmalıdır.
Bu vesile ile altını çizeyim Topraklık, Sedirler, Meram, Araplar, Hacı Hasanbaşı Dörtyol, Bab-ı Aksaray, Türbe civarı, Hacı Fettah, Şemsi Tebrizi vb. mahallelerde bakıma muhtaç pek çok tarihi çeşme var. Çoğu maalesef kötü vaziyette, taşı çalınan, yıkılmak üzere olan virane, kör tapalı, metruk vaziyette kaderiyle baş başa bir köşede âtıl vaziyette durmaktadır. Bu tür tarihi eserler ivedilikle koruma ve bakım altına alınmalı, uygun yere mini bir plaket ile adı, yapım tarihi konulmalı ve barkodlanmalıdır.
Tarihi çeşmeleri birtakım kimselerin zara vermesine karşı muhtarlık, cami imamı, MEB, belediye vb. kurumlar koordineli olarak önlem almalıdır. Farkındalık ve sahip çıkma yönündeki aydınlatıcı çalışmalar da bulunulması halinde çeşmeler temiz ve bakımlı kalabilir. Modern ve tarihe saygılı birçok ülkede bu türden zarar verici hareketler koruma tedbirleri ve idari kontroller ile yüksek para cezası yaptırımı uygulanmaktadır. Ülkemiz mevzuatında da olan tarihi eserlere karşı zarar verenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5 bin gün para cezasının caydırıcılık unsuru olarak behemahaluygulanmalıdır.
Belki kara mizah, belki tutarlı bir ihtiyaç noktası ise zannımca şu: Gençlere sprey boya ile kendilerini ifade edebilecekleri ve grafity yaparak deşarj olmalarını sağlayacak bir ortam ayrılmalıdır. Burada sıra dışı underground yazı, ifade ve espritüel mesajlar için boya duvarı, kay kay pisti vb. alan oluşturulmalıdır. Bu sayede mahalle veya sokakta önlerine çıkan ilk tarihi çeşmeye değil, kendilerine ayrılmış alanlarda istedikleri biçimde karalama ve yüzey kirletme yapabilirler. (https://www.yenihaberden.com/konyada-152-yillik-tarihe-sprey-boya-soku-1818251h.htm)
Söz meclisten dışarı kimi insanlar miras yoluyla, kimisi lüks hayat operetinde olduğu gibi rahat etme adına, kimisi rantuğruna bu tür evlere geçmiş oldu. Kimseyi de bundan dolayı kınayacak veya suçlu gibi bakacak değiliz. Herkes zatında muhayyerdir. Özgür olarak karar alan insanlar seçimlerinin sonuçlarına da katlanırlar. Toplumsal ihtiyaçlar gereği eski tip kerpiç evlerin bakımı ve yaşatılması, hayat ve bahçenin temizlenmesi, duvarların cilalanması, çatının aktarılması, olukların temizlenmesi, tandır yakılması, soba ile ısınmanın güçlükleri gibi işlemlerde insanlar için zorluk, bıkkınlık ve maliyet unsuru oluşturmuş olabilir. Apartmana geçelim, rahat edelim mantığı da geçerli ve haklı bir taleptir.
Kentler her 25/50 sene bandında yenileniyor, kabuk ve biçim değiştiriyor. Önemli olan kentin nirengi noktası olan mahallenin ana dokusu ve temel ögelerini korumak, kılcal damarlarını oluşturan sokak karakteristiklerini yok etmeden yapmak olmalıdır. Komple bir yıkım aynı zamanda bireysel ve kolektif toplumsal hafızanın yıkılması ile sonuçlanacağı için endişeliyiz. Tescil edilip korunması gereken Konya evi vasfını taşıyan nitelikli evlerin yaşatılması için ev sahipleri maddi açıdan desteklenmelidir. Mesela faizsiz kredi açılması ve inşa maliyetlerine katkı, proje desteği gibi adımlarla atılabilir. Düşük katlı yeni binalarla tarihi binalar harmanlanarak sokak ve mahalle sağlıklaştırması öncelenmelidir. Kentsel dönüşümün hangi saikle olursa olsun kentsel rantadönüştürülmesine set çekilmelidir.
Yetkili kurumlardan dileğimiz Araplar mahallesi ile bütünleşen ve elde kalan yegâne tarihi miras olan bu iki tarihi çeşme öncelikle koruma altına alınmalıdır. İkinci olarak her iki çeşmenin lülelerinden yapılış gayelerine uygun biçimde tatlı su ile akıtılmalıdır. Araplar mahallesindeki aktif kullanımda olan ancak bakımsız durumdaki tarihi Karakayışve Küçük Sinan çeşmeleri de temiz ve bakımlı tutulmalıdır. Bu sayede tarihi çeşmelerin birer toplumsal aidiyet merkezi ve sosyalleşme noktası olma hüviyetleri yeniden tezahür edecektir. Araplar mahallesindeki bu çeşmeleri yaptıran ve vakfeden hayırseverlere Allah rahmet eylesin, mekanlarıcennet olsun.