Allah büyüktür, kim seçilse olmaz?
Deprem bir gerçek ve takdir edilen saatte vuku buluyor. Katlanması, psikolojisi, kabullenilmesi güç… Yıkıntılar içinden saatler sonra bir küçük yavrucak sağ salim kurtuluyor, olayın büyüklüğünden dolayı “Allahu ekber” nidaları yükseliyor. Öyle insani öyle imani bir refleks… Bu duruma tepki göstermekle deprem üzerinden inanç simsarlığı yapmak aynı sorunlu zihniyet…
Deprem gerçeği üzerine senli benli değil “bizli” bir dil geliştirmek zorundayız. Felaket sonrası “biz” olma konusunda şükür ki hem fikiriz ya öncesi… dönüşüm mü lazım dönüşsün, ceza mı kesilecek kesilsin, yıkman mı gerekiyor yıkılsın yeter ki bekleme olmasın.
Mesafe olarak oldukça uzak alaka olarak oldukça yakın bir heyula; ABD. Yok sayamıyorsun, var saysan baş edemiyorsun. İmgeler ve algılar üzerinden iş yürüten, mahallenin ağabeyi de benim, kabadayısı da benim pozlarında tipik iki Amerikalı var ekranlarda. Ben başkan olacağım kavgasına tutuşmuşlar.
Ateşi bir türlü sönmeyen coğrafyamızın sorunlarıyla ilgilenmek için her türlü çabayı gösteren bu koca devlet, plan ve projeler üretip derde deva olmayı görev bilmiş durumda. Her coğrafyada her türlü legal, illegal oluşumla, yandaş muhalif her devletle irtibatı koparmayan bir yapının temsilcisi olarak bu iki adamın hangisi seçilirse farklı bir gidişat olmayacağını top oynayan çocuklar bile biliyor.
Amerika dediğimiz bu karmaşık ve korunaklı yapının hangi zihniyetle kontrol edildiğini ve hangi emellere hizmet ettiğini el yordamıyla bulacak değiliz. Somut verilerle de konuşmaya ihtiyaç duymuyoruz. O ki somut veriler bulmak da kolay değil, hoş bulsak ne işimize yarayacak, orası da meçhul… Diğer yandan karmaşık, sert, korunaklı, ulaşılmaz gibi görünen bu yapının çok basit bir mantıkla ayakta durduğunu bilmemiz gerekiyor. Mantık şu; Her hâlükârda temsil ettiğim sistem kazanmalı…
Lisede, başımıza gelen her musibetin, her türlü terör belasının bir şekilde Amerika ile bağlantısı olduğunu söyleyen ve bunu sıklıkla dile getiren bir tarih hocamız vardı. Genç beyinlerimizle bunu anlamlandırmakta güçlük çeker, bir ülkenin başka bir ülkeye neden bu kadar garez tuttuğunu sorgulayamazdık. Gün geçince meselenin bir ülkeden çok daha büyük bir mevzu ile ilgili olduğunu anladık. Espri şu ki bu zihniyet; bozmak, bozduğunu kendi çizgisine göre tekrar yapmak, bu yaptığını zamanı gelince tekrar bozmak üzerine işliyor.
Ülkeler arasındaki stratejik, ekonomik, politik ilişkilerin derece ve şeklini konuşmadığım anlaşılmıştır sanırım. Bahsini açtığımız konu şudur; biz ne yaparsak yapalım, ne hikmettir bilinmez hep Amerika’nın istediği skor oluşuyor sonuç tabelasında. Güçlü olmak yetmiyor bu zihniyete ve algısına karşı.
Amerika, Amerika’dır. Özgürlüğün kendince tarifini yapan ve sistemin işleyişi için kendi evlatlarını bile feda eden o olmayası…