Ahmet, Mehmet ne fark eder?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hâlâ tam anlamıyla anlaşılamadığı görülüyor. Basınımızda eski alışkanlıklarla yorumlar yapılıyor. Yeni sistemde meclisin fonksiyonu azaldı. Geçtiğimiz beş yılda bunu gayet net gördük. Bakan yardımcılarının yetkileri, iş yapabilme kapasiteleri milletvekillerinden daha fazla. Buna rağmen özellikle yerel basında Ali dururken Ahmet niye milletvekili oluyor. Mehmet beş yılda ne yaptı da yeniden aday gösterildi diye boş tartışmalar yapılıyor. Tamam adayları parlatmak yerel basının görevi ama falanca adayın yazarı, filanca adayın gazetesi olmak da komik oluyor(!) Önceden bu işler bu kadar aleni yapılmazdı…
Aslına bakacak olursak yeni sistemde bu kadar milletvekiline bile gerek yoktu. Nedense 550 olan milletvekili sayısı 600’e çıkarıldı. İnanın 250-300 milletvekili ile de bu ülke rahatlıkla yönetilebilir. Konya’da 15 milletvekili yerine beş kişi olsa belki daha dinamik bir şehir hâline gelebilir. Sokakta vatandaşa sorun emin olun beş milletvekilinden fazlasının ismi sayılamaz. İstanbul’da bir mahalle nüfusundan daha az olan illerimizde bile ayıp olmasın diye ikişer, üçer milletvekili var. Birçoğu var olduğu ile kalıyor. Maaş, kıyak emeklilik, egosuyla millete ömür boyu maddi, manevi yük. Belediye başkanları, muhtarlar çoğu zaman şehrin sorunlarını aktarmakta milletvekillerinden daha etkin oluyorlar.
Bazı uyanık milletvekilleri de skor kaygısıyla iş yapmaya çalışıyor. Aman kimse boş duruyor demesin, laf olsun diye mecliste kanun önerisinde bulunuyorlar. Komisyonlara üye olup, beş yıl çay, kahve muhabbetiyle, dişe dokunur bir karar bile çıkaramıyorlar. Böyle bir ortamda ülkenin gerçek sorunları varken, buna somut çözümler Cumhurbaşkanı tarafından bulunabilecekken, milletvekillerinin isimleriyle oyalanmak anca sayfa doldurmaya yarar. Sayfayı dolduran üç, beş yolunu da bulur. Elbette istisnalar var. Vatandaş da gerek haber, olsun gerekse de köşe yazısı, kimin hangi niyetle yazdığını gayet net görüyor. Alan memnun satan memnunsa diyecek bir şey yok demektir.
***
Gelelim iktidarın vaatlerine. Gençlere ulaşmanın yolu lafı uzatmadan, net konuşmaktan geçer. Hükümet de bu durumun farkında olduğundan geçen hafta özellikle gençler ve aileler için somut, net vaatlerde bulundu. Muhalefetten farkı geçmiş seçimlerde bulunduğu vaatlerin büyük bir kısmını gerçekleştirmesi. Muhalefetin kazandığı belediyelerdeki vaatlerini yerine getirememesi vatandaşın gözünde elbette bir eksi olarak görülüyor. Bu aşamada hükümetin eli daha güçlü. Lakin vaatlerin yanında somut sorunlar için de çözümler üretilmeli.
Hep aynı şeyi söylüyoruz. Rakamlarla ekonomide pozitif bir hava estirilemez. İhracat rakamlar, ithalatın sözde azalmasının ekonomi üzerindeki etkisi çarşı pazarda görülmeli. Döviz kurunun bu kadar yüksek olduğu bir ortamda ekonomimizin düzelmesi mümkün değil. Döviz kuru ihracatçının keyfine değil, ülkenin, vatandaşın geleceği görebileceği bir seviyeye çekilmeli. Akaryakıt fiyatları dünya genelinde döviz bazında tekrar artışa geçti. Önümüzdeki günlerde seçim arifesinde ister istemez yeni zamlar göreceğiz. Doların beş lira olmasıyla, 20 lira seviyelerinde gezinmesinin arasındaki farkı görmek için ekonomist olmaya gerek yok.
Emekliye zam yapıldı, asgari ücrete temmuzda ara zam yapılacak, memur maaşları da artacak. Lakin alım gücü artırılmadığı sürece artan maaşlar sadece rakamdan ibaret. 2019’daki yerel seçimde İstanbul, Ankara gibi büyükşehir belediyeleri patates, soğan fiyatları beş liraya çıktı diye kaybedildi. Bugünkü seçimde soğanın 30 liraya çıkması gündemi belirliyor. 2019’dan bugüne maaşlara bakarsak yüzde yüzden fazla bir atış var ama mesele alım gücü. 2019’da soğan patates için beş lira çok yüksekti, şimdi 30 lira. Değişen bir şey yok, vatandaşın alım gücü günden güne düşüyor. Fırsatçılar, her alanda fırsatçılığa devam ediyorlar. Konut fiyatları, ev kiraları, mutfak masrafı, aynı sıkıntılar devam ediyor. Bunlara kalıcı çözüm bulunmadığı sürece maalesef hükümetin savunma sanayisinde, altyapıda, enerji alanındaki hamleleri yeterince görülmüyor. Vatandaş günü kurtarmaktan o konulara bakamıyor bile.
Bu noktada gerek hükümet üyelerinin gerekse de milletvekili ve adaylarının kullandıkları dile dikkat etmeleri gerekiyor. Vatandaşın asgari geçim noktasındaki taleplerini küçümseyip, büyük projelerden bahsetmenin ne seçim sonuçlarına ne de ülkenin geleceğine bir faydası olmaz. Ekonomideki sorunların çözümünün bir numaralı gündem yapılmadığı bir ortamda seçimin kazanılması çok zor olur. Vizyon, ileriyi görmek önemlidir ama öncelik bugünün sorunlarındadır. Bugünün sorunlarını çözmeden ileriye dönük sağlam adım atılamaz.