ABD’de, alev alev
“Nefes Alamıyorum.”
Bu söz Siyah bir Amerikan vatandaşı, George Floyd’a ait.
Geçtiğimiz günlerde ABD polisi her zaman yaptığı gibi siyah bir Amerikalıyı gözaltına aldığı bir anda dizleriyle boğazına basarak nefessiz bıraktı ve onun ölümüne sebep oldu. Bütün bu yaşananlar, dünyanın gözü önünde cereyan etti. Maktulün ölmeden önce “nefes alamıyorum” feryadı, ABD şehirlerinde yaşayan milyonları ayağa kaldırdı. Bir vicdan uyanışıdır, bu. Şu anda ABD, alev alev.
“Barak Obama”nın devlet başkanlığıyla birlikte ırk ayrımcılığının rafa kaldırıldığını, bir daha dönüşü olmayacağını sanıyorduk. Meğer yanılmışız. Ayrımcılık, bütün dehşet ve şiddetiyle ABD politikalarının özünde varlığını devam ettiriyormuş.
Bir zamanlar Floyd’un ataları, köle olarak Afrika’dan ABD’ye getirilmişlerdi. O günden bu yana beyaz adam bir türlü onları içine sindiremedi. Adam yerine koymadı. Ayrımcı muamelelere tabi tuttu. Öyle oldu ki, ABD eyalet ve şehirlerinde lokantalar kapılarına zenci ve köpek giremez, yazdılar. Beyazlar, siyahlarla aynı otobüse bindirilmediler. Siyahların çocukları beyazların çocuklarının gittiği okullara gidemediler. İş hayatından tutun da devlet işlerine varıncaya kadar ayrımcı politikalara tabi tutuldular. Bugün Amerika’da Covid-19’a yakalanıp ölenlerin % 60’ının siyahlar olduğu ifade ediliyor. Bu insanlar ekonomik eşitsizlik altında yaşıyorlar. En ağır işlerde çalıştırılmakla birlikte en az ücret alan kimseler. Bir de sağlık güvencesi olmayan insanlar.
Siyahların ABD’de özgürlük mücadelesi bitmedi.
Hatırlayalım. Malcolm X ve Martin Luther King gibi Müslüman önderler, özgürlük mücadelesinde hayatlarını kaybettiler. Bu zamana kadar bu alanda birçok kurban verdiler. Pandemi ile birlikte işini kaybeden ve en acımasız bir şekilde öldürülen George Floyd, binlerce mazlumdan birisi. Artık bu durum en ağır dışlanmışlık ve ayrımcılığa tabi tutulan Siyahların öfkesinin pik yapmasına neden oldu. Elbette insanım diyen herkesin bu zulme karşı çıkması gerekir. Başta Birleşmiş milletlerin.. Sadece senede bir gün ırk ayrımcılığıyla mücadele günü düzenlemek yeterli değildir. Bu alanda yeni bir zihniyet yaklaşımına ihtiyaç vardır. Bu da ancak kendini İslam’ın bakış açısında bulur.Ümmet düşüncesinin olduğu yerde böyle bir ayrımcılık olmaz.
1960’lı yıllarda ABD zenci Müslüman hareketi,beyazların kendilerine yaptıkları zulümler yüzünden onların, her beyazı şeytan gibi görmelerine yol açmıştı. İslam’ı da sadece zencilerin dini olarak görüyorlardı. Beyaz ırka derin bir öfke duyan Malcolm X (ö. 1965)’in bu bakış açısı, hac ziyaretiyle değişecekti. O, kendi adını taşıyan ‘Malcolm X’ adlı eserde bu değişimi şöyle anlatır:
“Hacca gitmek, görüş açımı alabildiğine genişletmiştir. Bu gezi, benim ruhuma yeni bir İslam anlayışı yükledi. Kutsal beldede geçirdiğim iki hafta içerisinde, Amerika’da geçirdiğim 39 yıl boyunca hiç rastlamadığım şeylere şahit oldum. Bütün ırkları, bütün renk tonlarıyla tanıdım. Irk ayrımcılığının olmadığı gerçek kardeşlik anlayışını Mekke’de gördüm. Gerçek İslam bana göstermiştir ki, beyazların tümünü birden bir kalemde silip atmak da o kadar yanlış bir tutumdur.” (Haley, Alex, Malcolm X, çev. Y. Kayırlı, Ankara, 1978, s. 729). Sözlerine devamla Malcolm X, “eğer haccın rengârenkliği, manevi cephesi bütün bir dünyaya yeterince duyurulabilirse ve gereği gibi anlatılırsa, İslam’ı din olarak seçenlerin sayısı, en azından iki-üç misli daha artacaktır” diyordu. (Haley, a.g.e., s. 763).
Başta ABD olmak üzere tüm dünyada, ırkçı ve mezhepçi yaklaşımlar sona erer. İnsana, insan olduğu için değer verilen bir bakış açısı egemen olur. Çünkü insanlar, aynı kökten gelmişlerdir. Renklerin ve dillerin farklılığı, Allah’ın varlığının delillerindendir. (Bkz. Rum 22). Etnik köken ve renk ayrımcılığı, insan hakları bakımından bir zulümdür. İslam’da ırk vardır ama ırkçılık yoktur. Üstünlük, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımaktadır. Temennimiz, ABD’de siyah öfkenin sokağa fırlaması, tüm ırkçı ve ayrımcı politikaların sonunu getirir.