YALNIZĞIYLA BİR ADAM
Yalnızlığıyla baş başa kalmaya alışmıştı o. Kalabalık bir şehirde kalabalık bir semtte site içinde yaşamasına rağmen yalnız kalmış olmayı tercih ederdi. Bir anlamı vardı çünkü yalnızlığının. Hayatın tek başına gitmeyeceğini çok iyi bilmesine rağmen, beş vakit namazı cemaatle kılmaya özen göstermesine rağmen yalnızlığı tercih ederdi.
İçine dönük bir adamdan mı bahis açıyoruz şimdi? Öyle olsun varsın… İçine dönük olmak ne kaybettirir ona? Belki etraftan öğretmenleri, komşuları filan “çok içine kapanık” demişlerdir. Kim bilir belki anne babası psikoloğa götürmüş de olabilirler. Ne katmıştır onun yalnızlığına ya da ne çıkarmıştır? Yüreğine dönük bir adam değil midir aslında içine dönük olmak?
Yok, elbet itirazımız var, tek başına kalmaya; bir çocuğun başını okşamamış olmak, bir kahveyi sade de olsa bir dostla koklayamamak, yağmur da tutup sevgilinin elini yürümemişsen yalnızlığın anlamını nereye koyacaksın ki?
Bayram sabahı evde elini öpmek için bekleyenlerin yoksa ve hatta yoksa bir kapı komşun elinde bir tas çorbayla gelmeye cesaret bulamayan, sokağın başında selamını alacak bir adam yoksa yalnızlığının ne hikmeti kalacak?
Yalnız olmak için önce diğerleri lazım değil mi Paşam? Yalnız kalabilmek için bile ona ihtiyacın var oysa. Bir şehir, bir ülke olmadan kimden yalnız kalacaksın böyle ıssız? Issız demişken, bir çöl değil dediğim, insanlarla dolup kalmış bir caddeden bahsediyorum. İnsanlar olmadan yalnız kalınmaz değil mi Paşam?
Yalnızlığına anlam yükleyen adam, bu anlamın bir karşılık bulmasını beklemiyor değil. Çünkü ben olmadan o yalnız kalamayacağını biliyor. Bu bilinçle tercih ediyor tüm çokluğa rağmen azlığı.
Yine de yalnızlığıyla barışık olmama ihtimali de yok değil mi? Ne çok insan gördün çevrende; bir ses olsun diye evinde, servetini veren. Ne çok çocuk gördün değil mi evcilik oynarken bile bebeğine arkadaşının ismini veren.
Anlamlı yalnızlıklara “eyvallah” dedi paşam. Ben de kalmayan yalnızlıklara, beni bu halimle, kendi halime bırakırken bile en kısa zamanda buluşmayı göze alabilenlere “selam olsun” diyerek yalnız kalabilenlere imrenmeli mi şimdi?
Yalnız kalmayı şiddetle isteyen bu adam, yalnızlığın yeri gelince habis bir ur gibi zihni yok edip gideceğini bilmiyor mu acaba? Biliyor, bu bilmesiyle sokuluyor yalnızlığın koynuna bu kadar. Hem tehlikenin farkında olacaksın hem de zihnine bu kadar hâkim olacaksın, nedir yolu bunun diye soranlara; “Zihnin nasıl olup da sınırda gezdiğini ancak yalnız kalmaya cesareti olanlar biliyor” dedi çünkü Paşam.
Yalnızlığıyla kavgalı olmayan ve kavgası aslında cebinde olan o adam, ne kaybolup gitti hayatımızdan ne gizlice firar etti diyarımızdan. Hem çok yakında bize hem ok yalnızdı öylesine. Kimi zaman soğuk bir gecede dolaştığını duyduk yetimler sokağında, kimi zaman bir kavganın tam ortasında. Hiç tek başına çay içtiğini gören olmadı ama hep yalnız çıktı çay ocağından.
Yüreğine dönen o yalnız adam bu yazının kendisi ile ilgili olduğunu çok iyi bilir de dönüp yalnızlığına tek kelime etmez. Paşam da buna ses etmez.