Türkiye Balkanlarda ne yapmaya çalışıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan önce bir günlük bir çalışma ziyareti için Arnavutluk’a gitti, hemen ertesi gün Sırbistan Cumhurbaşkanını Ankara’da ağırladı. Bosna Hersek’te sağlanmış olan sıkıntılı istikrarı bir süre önce zorlamaya başlayan Bosna’lı Sırpların ayrılıkçı girişimi nedeniyle Balkanlar ciddi bir türbülansa sürüklenmek üzere. Kosova, Makedonya gibi ülkelerde de ciddi sorunlar mevcut.
Tarihi, kültürel ve sosyal nedenlerle Balkanlara özel önem vermek zorundayız. Geçtiğimiz yüzyılın başında zorla, hileyle ve kan ağlayarak çekilmek zorunda kaldığımız bölgenin Osmanlı’da olduğu kadar Cumhuriyet döneminde de çok ciddi etkileri var. Kuruluş felsefesi ve kadrosunun büyük çoğunluğu bu coğrafyadan.
Tarihsel sorumluluklarımız bu bölgeyle iyi ilişki kurmamızı gerektiriyor. Türkler Balkanlarda ya çok seviliyorlar ya da nefret ediliyorlar. Ortası yok. O nedenle bölgeye karşı sorumluluklarımız kadar haklarımız da var.
Bugün bir ‘el’ Balkanları karıştırıyor. Karıştırılmaya teşne gruplar ve milletler her zaman bu oyuna alet oluyorlar. Birinci dünya savaşının patlak vermesi Saraybosna’da Avusturya-Macaristan Veliaht Prensinin öldürülmesiyle gerçekleşmişti. Soğuk Savaş sonrası dönemde ilk karıştırılan bölgeydi yine aynı topraklar.
Türkiye, çatışmanın taraflarıyla sıkı ilişkiler kurmak suretiyle bölgeyi sükûnete kavuşturulma için çaba harcıyor. Toplumları ve devletleri ortak fayda etrafında birleştirmenin doğru bir yol olduğuna inanıyor.
Bosna Sırplarını hamileri ve sadakatlerinin bağlı olduğu Sırbistan devleti aracılığıyla kontrol etmeye çalışıyor. Kosova ve Makedonya’da hakim unsur olan Arnavutları, Arnavutluk üzerinden birleştirme çabası içinde.
Çatışmanın birinci derecede taraflarını doğrudan biçimde bir araya getirmek çok riskli olduğu için, onları daha geniş bir halka etrafında birleştirilmeyi daha makul buluyor.
Balkanlar, Türkiye’ye sadece soğuk ve yağışlı hava getirmiyor; çoğu zaman istikrar ve istikrarsızlığı da taşıyor. Avrupa ile aramızda bir tampon bölge olması münasebetiyle, son girişimiyle Balkanlarda istikrar sağlayan, buranın desteğini alan bir ülke olarak Avrupa’ya karşı güçlü bir koz da elde etmiş olacağız.
Bütün bu gayretleri takdir etmemek mümkün değil. Tarihte gördük ki, bölge geçilince Çatalca’ya kadar bir engel kalmıyor. İstanbul’un kapısı Kumanova, Selanik ve Üsküp’te.
Arnavutluk ziyareti son dönemlerin en parlak karşılama merasimine sahne oldu. Bu ülkedeki Türkiye aleyhtarlarının ağızları bağlandı. Hâkim konumdaki Fetö ve Türkiye karşıtları hisselerine düşeni aldılar.
Ziyarette Türk halkının bir hediyesi olan deprem konutlarının bile bir karşılık gözetilerek yapıldığı algısı oluşturmak isteyen yanlı sorulara cevapları verildi.
Buradaki güçlü karşılama meyvesini karşı cenahta, Sırbistan Cumhurbaşkanı ziyaretinde verdi.
Kavganın tüm taraflarıyla sıkı ilişki kurabilen bir başka devlet yok. Rusya Sırbistan üzerinde nüfuz sahibiyken, Hırvatistan Almanya’nın çekim alanında, Arnavutluk daha farklı bir kulvarda konumlanmış vaziyette. Rus baskısı, ABD etkisi, İngiliz ilgisi, Alman çekişmesi, AB faktörü ve Selefi unsuru gibi çok fazla bileşenin mevcut olduğu bir denklem var.
Türkiye bu denkleme tam merkezinden müdahil oluyor. Balkan başarısı Türkiye’nin pek çok cephede önünü açacak. AB Büyükelçileriyle buluşup, hemen ertesi gün Arnavutluk ziyaretini gerçekleştiren Erdoğan süreci çok iyi yönetiyor. Tüm çevrelerde itibar sahibiyiz: Sevenleri de sevmeyenleri de Türkiye ile diyalog içinde.
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan derken şimdiki hedef bölge Balkanlar oldu. Suriye, Irak, Yemen vs. Türkiye’nin ilgi alanındaki anlaşmazlıkların bulunduğu bir başka bölge.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sırbistanlı mevkidaşının ziyareti esnasında yaptığı İsrail Cumhurbaşkanı Herzog açıklamasını da aynı çerçevede okumak gerekiyor.
Türkiye’nin bu ilişki ve etkileri ülkenin önünü açabilecek potansiyeli bünyesinde barındırdığı için de çok değerli.
Durmadan devam etmeli...