Merdiven Altı İlahiyatçıları, Sezen'e Sazan Oldu
Gün geçmiyor ki İslam’a, Peygamberlere, dinî sembollere hakaret edilmemiş olsun. Son günlerde Hz. Âdem ve Havva annemize, aşağılayıcı ifadeler kullanılmak suretiyle aynı halt işlenmiştir. Sayın Devlet Bahçeli’nin “Serçe isen serçe kal. Sakın kuzgunluğa özenme” dediği “Minik serçe” namıyla ünlü Sezen Aksu denen ve İzmirli Sabataist bir ailenin çocuğu olduğu ifade edilen bir popçunun, “Şahane Bir Şey Yaşamak” adlı şarkısında geçen, “Selam söyleyin o cahil Havva ile Âdem’e” sözleri sosyal medyada polemik konusu oldu. Bu sözlere karşı çıkan duyarlı Müslümanların yanında, Sezen’in bu sözlerine sahip çıkan bir sürü ateist, deist, Kemalist, materyalist ve bilumum İslam düşmanının yanında, merdiven altı ilahiyatçıları da sazan gibi olayın üstüne atlayarak sahiplendi.
Bu merdiven altı İlahiyatçılardan ikisini örnek olarak vereceğim. Bu iki inanç ve fikir fırıldağının, Müslümanların yanında sıfırlanmış olan itibarlarını ateist, deist, Kemalist ve bilumum İslam düşmanlarının yanında yükseltmek için atmadıkları takla, yapmadıkları tahrif yoktur. İkisi de geçmiş âlimlere olan kinlerini din edinmişlerdir. Hadisleri inkâr ederek “Bize Kur’an yeter” deyip Kur’an’ı da keyiflerine göre tahrif ederek yorumlarlar. İkisi de merdiven altı ürünüdür ve ilmî ahlaktan yoksundur.
Evet, merdiven altı ürünü diyoruz. Neden? Çünkü her ikisi de dinî tahsil veren yüksek bir okulu bitirmemiştir. İkisi de Kayserili olduklarından ve benim de yaklaşık otuz beş yılım Kayseri’de geçtiği için her ikisini de iyi tanırım. Geçmişleri ile şu an geldikleri durumu iyi biliyorum. Şu anda Hristiyan kuşu mu yoksa Müslüman kuşu mu olduklarını ayırt etmek de çok zor.
Bunlardan biri olan İhsan Eliaçık, Erciyes Üniversitesi İlahiyat fakültesine kayıt yaptırdı ve ilk yıldan sonra hemen ayrıldı, merdiven altına çekildi ve kendini merdiven altlarında yetiştirerek piyasaya sürüldü. Ne kadar laik, Kemalist, deist, ateist, sosyete, jet sosyete kim varsa, ağzının köpüğünü saçarak, onlara merdiven altı dini, İslam düşmanlığına ekranlarını açmış olan malum kanallarda anlatmaktadır.
İkinci merdiven altı dinci ise Mustafa İslamoğlu. Bu da, ilk Arapça ve ilmihal eğitimini babası Ahmet İslamoğlu’ndan aldı. Yükseköğrenimine Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nde başladı ama o da birinci yıldan sonra bıraktı. Sonra Kahire’de El-Ezher Üniversitesi İslam hukuku fakültesine devam etti. Oradaki eğitimini de tamamlamadan bıraktı. Bazıları da; “M.İ.oğlu, daha sonra İran’ın Kum şehrinde özel yetiştirildi” diyerek onun da Fetö gibi bir proje olduğunu söyler. İşin burasını ben bilmiyorum. Benim bildiğim onun Kayseri Yüksek İslam Enstitüsünü de, El-Ezher’i de bitirmeden kendini merdiven altında yetiştirdiğidir.
İşte bu iki merdiven altı mamulünden Recep İhsan Eliaçık, Sezen’in sözlerine sazan gibi atlayarak Twitter üzerinden yorumda bulundu. Paylaşımında, “Kur'an, Adem'e asi, yoldan çıkmış, Adem manasında insana cahil ve zalim der. (Taha 121,Ahzab 72). Din dilinde Adem-Havva kadın erkek; ben, sen, o hepimiziz. Değil 19, 49 yıl geçse Sezen Aksu gibi bir sanatçı çıkaramadınız çünkü cahil ve zalimsiniz.” ifadelerini kullandı.
Diğer merdiven altı mamulü M.İ.oğlu da, “Konu hakkında eser yazmış biri olarak konuşuyorum. Sezen’in şarkı sözü hurafeye, uydurmaya, Sümer, Yahudi ve Hristiyan mitolojisine uymaz. Fakat İslam’a asla aykırı değildir. Adem ve eşi: “Biz kendimize zulmettik.”, “Adem Rabbine asi oldu ve yoldan saptı”, “..emaneti insan yüklendi; ama o ÇOK ZALİM VE ÇOK CAHİL biri olup çıktı.” Buna rağmen linçte ısrar etmek, son ayetteki ÇOK ZALİM ve ÇOK CAHİL olmaya aday olmaktır. Linç dindarlık değil, kindarlıktır.” ifadelerini kullandı.
Evet, “Ben bunun neresini düzelteyim” derler ya… Kur’an’ı sapık ideolojilerine alet edenlerin tahriflerini düzeltmeye zaman kifayet etmez. Bu Yahudileşme temayüllü muharrifler, Kur’an’a bir bütün olarak bakmazlar. İşlerine gelen ayetleri cımbızla çekerek bağlamından koparıp istedikleri gibi evirip çevirerek ideolojilerine malzeme yaparlar.
Kur’an, Hz. Âdem kıssasını anlatırken şöyle buyurur: “Biz daha önce Âdem’den söz almıştık, fakat o unuttu; biz onda yeterli bir kararlılık görmedik. Meleklere ‘Âdem’e secde edin’ dedik, onlar da secde ettiler, sadece İblîs direndi. Bunun üzerine ‘Ey Âdem! Bil ki bu senin de eşinin de düşmanıdır’ dedik. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa mutluluğunu yitirirsin!... Derken, şeytan şöyle diyerek onun kafasını karıştırdı: ‘Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacının ve son bulmayacak bir hükümranlığın yolunu göstereyim mi?’ Nihayet ikisi de o ağaçtan yediler. Bunun üzerine mahrem yerleri kendilerine göründü, üstlerini cennet yaprağıyla örtmeye çalıştılar. Böylece Âdem rabbine karşı gelmiş ve yolunu şaşırmıştı. Sonra rabbi onu seçkin kıldı, TEVBESİNİ KABUL ETTİ ve doğru yola yöneltti.” (20/Taha:115-122)
Anlaşılıyor ki, Hz. Âdem, şeytanın ayartmasıyla yasaklı ağaçtan yiyerek Allah’ın emrini ihlal etmiştir. Ama bu ihlal ediş bilinçli değildir, unutarak ve gafleten işlenmiştir. Çünkü peygamberler bilerek ve kasıtlı günah işlemezler. Dolayısıyla eşiyle beraber hatalarını anladılar. Rabbimiz son durumu şöyle anlatıyor: “Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal TEVBE ETTİ. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.” (2/Bakara:37). “Dediler ki: Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (7/Araf:23) diyerek Allah’a yalvardılar. Yaptıkları yanlıştan tevbe ederek şeytanla yollarını ayırdılar. Ve bize de insan olarak yapabileceğimiz hata ve günahtan sonra yapılması gerekenleri öğrettiler.
“Günahından tam olarak dönüp tövbe eden, onu hiç işlememiş gibidir.” (İbn Mâce, zühd 30) hadisinin de açıkça belirttiği gibi tevbe, geçmiş hata ve günahları siler, süpürür. TEVBESİ KABUL OLMUŞ olan Hz. Âdem artık “Allah’ın emrine isyan etmiş bir kişi” sıfatı ile anılmaz. Kur’an, bu tanımı tevbe öncesi durumu anlatırken kullanmıştır. Bu ifade kıyamete kadar Hz. Âdem’in boynunda asılı kalsın diye değil… Çünkü İslam’da sabıka kaydı yoktur.
Sonra Hz. Âdem’i cahillikle itham etmek de kara cahilliktir. Allah meleklerle Hz. Âdem’i, ilimle imtihan etmiştir. Allah eşyanın ismini Hz. Âdem’e öretmiş ve Âdem (as), Allah’ın öğrettiği bu ilimle meleklere üstün gelmiştir. Olay Kur’an’da şöyle anlatılır: “Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu. Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi. Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler. Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.” (2/Bakara:30-33).
Âlimlerimiz, bu ayetin yorumunda; “İlim en üst payedir. Ondan daha üstün bir paye olsaydı Allah meleklerle âdemi onunla imtihan ederdi” diyerek Hz. Âdem’e verilmiş olan ilme dikkat çekmiştir.
Evet, Peygamberler cahil değildir. Çünkü peygamberleri Allah eğitir. Kur’an, Peygamberimizle ilgili olarak da; “İşte böylece sana da Kur’an’ı vahyettik. (Yoksa) sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin (böylece sana öğrettik)” (42/Şûra:52) buyurmuştur.
Konuyu fazla uzatmıyorum. Anlamak isteyen ne dediğimi anlamıştır. Fakat sosyal medyada aklı selim sahibi olanlarca sıkça empati yollu şu ifadeler kullanılmaktadır: “Sezen Aksu’nun şarkısında Hz. Âdem’e hakaret yok diyorsanız, aynı şarkının içine, Âdem Aleyhisselamın yerine Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Hz. Havva yerine de Latife hanımı koyun, sonra da eliniz vicdanınızda tekrar tekrar okuyun.”
Ben de empati yaparak bu olayı değerlendirmeye çağrıda bulunanlara katılıp diyorum ki; Sezen’in dediği “Selam söyleyin o cahil Âdem ile Havva’ya” yerine, “Selam söyleyin o cahil Atatürk’e ve dahi sağır İsmet’e” dense ne olurdu? Olacakları söyleyeyim mi? Başta devlet erkânı, parti liderleri ve mahkeme başkanları, barolar, Kemalist, deist, ateist dernekler ayağa kalkar, minik serçeyi linç ederek daha da mini minnacık hale getirirlerdi. Mahkeme salonlarında sürünmesi de cabası… Öyleyse, “Kendinize yapılmasını istemediğinizi, başkasına da yapmayın ve istemeyin.” Vesselam.