Toplum ve şair
Şair, toplumda zıt duygulardan beslenen tavırlarla karşılaşır. Ya sitayişe muhatap olur gittiği yerlerde ya da hafiften alayişe maruz kalır. Çünkü bizim toplumumuz her ne kadar şair bir milletin ardılı olsa da şiir konusunda kafası karışık insanlardan oluşmaktadır maalesef. Kafası karışıktır, kâh Kur’an’daki şuarası suresini tam anlayamamanın verdiği dilemmaya girer kâh şiirin dilini hayalci bulur ve hakikatle bağını bir türlü kuramaz bizim insanımız. Fuzuli’nin ayete telmihte bulunduğu “şair sözü elbet yalandır” mısraı sık sık şairlerimizin yüzüne üflenir durur.
Bir şair olarak şunun altını kalın bir çizgiyle çizmek isterim; şairler âlim değildir, arif değil değildir, padişah değildir, ermiş değildir ve size ilginç gelecektir ama hayalci değildir. Bu saydıklarımın içinden şairler çıkmıştır, doğrudur. Ancak bunları tek başına şair tanımı içinde zikredemeyiz. Öyleyse şairi nasıl tarif edeceğiz? Öncelikle şunu söyleyelim; şairler, ilhamla beslenen duygularıyla verdikleri eserlerde yaşadıkları toplumun önsezisidir. Şiirler okuyarak devlet kararları alınamaz, yarınlara onların ufkundan bakılamaz ve insanlığın yolu belirlenemez. Bu gerçeği söyledikten sonra şu hakikati de hemen arkasından dile getirmezsek şaire haksızlık etmiş oluruz ki o da şudur: şair, ilhamla beslendiği için yaşadığı toplumun yürüdüğü yolda en büyük ilham kaynağıdır. Bunu biraz açmak gerekirse, şairler somut tasarıların mimarı değil, o tasarılara ilham veren kişilerdir. Yenilik yapmak için, gelişme göstermek için bilgi ne kadar gerekliyse ilham da en az o kadar lazım bir şeydir. O yüzden gözlemcilik kadar ilhami bir bakışa da ihtiyaç vardır toplumda.
Şimdi sizlere İsmet Özel’in Kanal 7 Televizyonu, İstasyon Programında yaptığı bir şair tanımını yazacağım: “Şair aslında cahil biridir. Şu manada; bu bilgi birikimi dediğimiz şey var ya, ondan istifade ederek insanlara ulaşmaz. Öyle bir alandan bir şey çıkarır ve öyle bir aracı kullanarak insanlara varır ki bu bizim hangi türden olursa olsun ister bilimsel bilgi isterse edebiyat bilgisi olsun bu bilgilerle ulaşılan yer değildir, ya da bu bilgilerin sahası değildir şairin ilgilendiği saha. Şairle kurduğumuz irtibat bu bilgiler dolayısıyla olmaz. Bu yüzden şair genellikle kendi çok özel bilgisini kullandığı için, bildiğimiz bilgi açısından cahil birisidir. Cehaleti de destekler. Çünkü dediğimiz gibi bizi bir türlü ulaşamadığı bir şey olduğu noktasına getirir ya da bize o pencereyi açar.”
Evet, şair tanımını bu pasajdan sonra sanırım biraz daha anladık. Şair, kılavuz değil ama sürekli ufuklara bakan, sürekli içine seyahat eden ve o ulaşmak istedi ve bir türlü ulaşamadığı Nirvana’yı zorlayan adamdır. Bunu sadece kendisi için de yapmaz üstelik bütün toplum hatta tekmil insanlık için yapmak ister ve yapar. Sözlerinin yalanla karıştırılması ve kendisinin hayalci olduğu iddiası da buradan kaynaklanıyor sanırım. Ama bu kaynağın doğru olmadığı şairi ve şiiri doğru analiz edenler için malumdur. İnsan yaradılışı itibariyle ete kemiğe büründürüldüğü gibi hisleriyle de var edilmiştir. Bunun birini yok sayarsanız insanı yarım anlar yarım anlatırsınız. Bugünün dünyası bu hata ile yaşadığı için insanlığın büyük bir çoğunluğu psikolojik hastalıkların pençesinde kıvranıp duruyor. İnsan duyguları asla yok sayılmamalı ve hayal kurma yeteneği elinden alınmamalıdır.
J.L. Jobert, “Merhamet gibi esin de her zaman ona layık olanlara verilir ya da onun peşinde koşmaktan bıkmayanlara” der. Sanki çağımız insanı öyle bir maddeciliğe saplandı ki neredeyse kendi ruhunu inkâr edecek diye korkuyorum. Oysa o ruhumuzdur ki bizi esinden esere taşıyacak olandır. Ruhun sesine kulak vermeden üretilen hiçbir eserin insana söyleyecek bir şeyi olamaz. Ruhu kıptırtacak olansa kelimelerdir. O yüzden okumak önemlidir. O yüzden yazmak değerlidir. Kelimelere ve şiire doğru yürüyen kişi de şairdir. “Sözcükleri tanıdığım sürece nasıl can sıkıntısı çekebilirim?” Elias Canetti böyle derken aslında günümüzün asabiyetine reçeteyi de sunuyor bir anlamda.
Yeniden başa dönecek olursak, şaire toplumun bakışında tezatlar vardır ve bu bir günde de bitmeyecektir. Ama şair kendi yolunda yürümeye ve yaşadığı toplumun kalbine fısıldamaya devam edecektir. Öyleyse Puşkin’in şu mısralarıyla bitirelim:
Söyle ey şair! Sen ondan memnun musun?
Varsın kalabalıklar küfretsin sana
Sevgiyle kalın.
...