Doç. Dr. Yusuf Sayın
Doç. Dr. Yusuf Sayın Suriye Krizi ve Tarihsel Sorumluluk

Suriye Krizi ve Tarihsel Sorumluluk

Bugün Türkiye’nin birçok şehrinde olduğu gibi Konya’da da basiretini kaybetmemiş bir gözün görebildiği her köşe başında, vaktiyle birlikte olunan ve akrabalık/kardeşlik bağlarına sahip olduğumuz, ülkelerinde yaşanan savaştan kaçarak ülkemize sığınan bir Suriyeli misafirimiz, bize Suriye’de yaşanan insani krizi ve kaosu hatırlattığı gibi çözüme ilişkin sorumluluğumuzun bilincine varmamızı sağlamaktadır. Suriye krizinin çözümü, Türkiye özelde olmak üzere, bölge ülkelerinin omuzlarında taşımaları zorunlu bir yük ve dış politika gündeminde gereğince yer alması gereken bir konudur. 

Arap Baharı öncesinde dış politikada liberalleşme, ekonomide serbest piyasa ekonomisine geçiş gibi siyasi ve ekonomik düzenlemeler çabası içinde olan Suriye’nin Avrupa Birliği ve Batı ile ilişkilerinde Türkiye bir “köprü” konumunda bulunmuştur. Bu dönemde Suriye, Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan bir “kapı”sı iken, Türkiye de Suriye’nin Batı’ya, özelde de Avrupa Birliği’ne açılan bir “pencere”si olmuştur. Fakat Arap Baharı ile gelen siyasi çalkantılar ve krizler, neredeyse bir birleşme yaşanmasının eşiğinde bulunan Türkiye ve Suriye’nin aralarındaki diplomatik ve siyasi bağları koparmıştır.

Türkiye ile Suriye’nin vizeleri kaldırmasıyla binlerce insanın Suriye’ye ve binlerce Suriyelinin de Türkiye’ye geldiği ve kendi kendine vuku bulan bir “birleşme” sürecinin yaşandığı bir anda Arap Baharı’nın etkisiyle Suriye’de meydana gelen iç ayaklanmanın bir iç–savaşa dönüşmesi, iki ülke ilişkilerine büyük zarar vermiştir.  Buna ilave olarak Suriye meselesi, bölgede Türkiye–İran liderlik rekabetinin de çok yoğun olarak yaşandığı alanlardan birisi olmuştur.

Arap Baharı ile gelen siyasal hareketlerin Suriye’ye de sıçraması Türkiye ile Suriye’yi karşı karşıya getirdiği gibi İran’la da aralarında çok kritik bir sorun kaynağı oluşturmuştur. Bu anlamda Suriye sorunu, Türkiye ve İran’ın bölgede liderlik reflekslerini gösterdiği çok açık bir alan haline gelmiştir. Bu durumun karşısında Türk dış politikasının resmi görüşü ise Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin korunması, ülkede akan kanın durması ve Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanmasına yönelik demokratik reform ve dönüşüm sürecinin barışçıl bir şekilde sonuçlandırılması doğrultusunda olmuştur.

Türkiye, bölge ülkelerinin işbirliğini sağlayarak, Suriye’de binlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının ülkeyi terk etmesine yol açan, mezhebi ve dini fraksiyonların etkisiyle körüklenen ve uluslararası sistemin baskın güçlerinin müdahil olduğu bir savaşa ve halen devam eden insani soruna son vermesi gerekmektedir. Ortak tarih, akrabalık, din ve kültürel bağlara ve ilişkilere sahip oldukları Suriye meselesi, bölgenin güvenlik ve istikrarını ilgilendirdiği için Suriye’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün korunması Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin tarihsel bir sorumluluğudur.

Geçtiğimiz hafta Moskova’da gerçekleşen Suriye Krizi İstişare Toplantılarında Koordinatör Vitaly Naumkin, Esed rejimi ve muhalifler arasında gerçekleştirilecek görüşmelere zemin oluşturması için “Moskova İlkeleri”ni açıkladı. İki tarafın da itiraz etmediği ve Suriye sorunu ile önümüzdeki dönemlerdeki görüşmelerin zemini olabilecek Moskova ilkelerini şu şekilde sıraladı: “Suriye’nin egemenliğinin, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması; teröre karşı işbirliği yapılması; gelecekte Suriye’de demokratik bir devlet kurulması; dış müdahalede bulunulmaması…”

Burada önemli olan nokta, İstişare Toplantılarında ortaya çıkan bu temel prensiplerin hemen hemen Türk dış politikasının da temel görüşlerini yansıtmasıdır. Türkiye’nin de soruna ilişkin temel görüşü, Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğün sağlanması, terörizmle ortak mücadele ve demokratik bir Suriye’nin inşası yönündedir. Buradaki sorun, konuya müdahil üç tarafın, Türkiye, İran ve Rusya’nın hemen hemen aynı görüşe sahip olmasına rağmen, ortak bir mutabakat zeminine ulaşamamasıdır. Cevaplanması gereken soru, ortak düşüncelere ve görüşlere sahip üç ülkenin neden sorunun çözümü noktasında ortak irade gösteremediğidir.

Bunun cevabını, bir sonraki yazımızda kaleme alacağız. Bu yazımızla Yeni Haber ailesi ve okurlarına bir “merhaba” demek istiyorum. Aranıza katılmak onur verici…  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doç. Dr. Yusuf Sayın Arşivi