Mevlüt Gülçin
Mevlüt Gülçin Ramazanın Feyzi

Ramazanın Feyzi

Geçenlerde televizyonda bir programa denk geldim. Ramazan da fazlalıklarınızdan kurtulabilirsiniz diyordu ekrandaki diyetisyen. Eminim ki sizde Ramazan ayı girdiği günden itibaren bu ve buna benzer birçok programa denk gelmişsinizdir. Fakat benim o cümleyi duyunca aklıma çok başka bir mevzu geldi. Ramazan bedensel fazlalıklardan kurtulma ayı olabilir mi hiç? Bu kadar mühim bir ay, onbir aya sultam yapılan ay hiç kilolardan kurtulmak için bir fırsat olabilir mi?

Yoksa fazlalıklar derken vicdanımızı körelten, insafımızı merhametimizi insani birçok duygumuzu yok eden fazlalıklardan kurtulmaktan mı bahsediyordu.

Bence asıl onlardan bahsedilmeli…

Ramazan “Hadi bakalım artık 30 gün yemek yemeyeceğiz. Fazla kiloları şimdide veremezsek ne zaman vereceğiz.” diyerek basitleştirilmemeli… Ya da başka bir açıdan baktığımız zaman Ramazan bir kültürdür. İşte dedelerimizde tutmuş adet yerini bulsun denilebilecek bir ay da değildir. O zaman oruç tutmanın maneviyatı nerede kalır öyle değil mi?

Evet… Ramazan’ın manevî bir iklimi var ve o manevî iklimden herkes talebi ölçüsünde yararlanabiliyor. O zaman bu ramazan için gelenektir diye bakmayıp manevi ikliminden feyz almaya ne dersiniz?

Vicdanımızı her şeyin önünde tutmayı,

Ruhumuzdaki kara lekeleri her bir gün de teker teker temizlemeyi,

Bir kedinin süt içişine merhametle bakabilmeyi,

Bir yoksula daha insaflı ve eli açık olabilmemizi istirham ediyorum. 

Çünkü artık bedenimize değil ruhumuza bakmamız gerekiyor. Hepimizin Müslümanlar olarak zaten ilk düşünmemiz gereken şey budur.

Çünkü Müslüman çok yemek yiyip diyete girmez. Müslüman bilir ki peygamberi şöyle söyler; “İnsanoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Aslında insanoğluna, onun sırtını dik tutan birkaç lokma yeterlidir. Mutlaka daha fazlasına ihtiyacı olursa, hiç olmazsa; midenin üçte birini yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes almaya ayırsın.”

Zaten bu düsturda hareket eden bir Müslümanın Ramazanda saçma kuruntularla beynini doldurması yanlıştır. Eğer ki bir Müslüman gün boyu ihmal ettiği yemeğinin hepsini iftarla sahur arasına sıkıştırmak için gösterdiği çabayı, Müslümanlığa dair her gün yeni bir şey eklese hayatına aslında ne kadar da nefsini terbiye ederdi.

Öte yandan, mademki orucun maksatlarından biri, “Aç insanların halini anlamaktır.” O vakit, gerçek anlamda aç kalmak gerekmez mi?

Son bir, örnekleme ile yazımı bitirmek istiyorum.

175 milyonluk Bangladeş’te nüfusun büyük bir çoğunluğu günde iki öğün yemek yiyebiliyor. Okula giden iki çocuğu olan aileler çocuklardan birini öğlen, diğerini ise akşam doyurabiliyor. Bu ailelerin bir kısmında anne-babalar, çocukları iki öğün yiyebilsinler diye günde sadece bir öğün yemek yiyebiliyorlar.

Mademki orucu tutuyoruz bu sefer her senekinden daha fazla feyzine varalım. Sadece aç kalmak yerine bu sefer açın halinden anlayan Ramazanın gereklerini yerine getiren birer Müslüman olarak bitirelim Ramazanı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mevlüt Gülçin Arşivi