Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal ÖNCE VE DAİMA GÜÇLÜ EKONOMİ

ÖNCE VE DAİMA GÜÇLÜ EKONOMİ

Çin ile girişilen dış ticaret sonucunun ABD’nin büyük ölçüde aleyhine olan durumu, “Önce Amerika” sloganıyla özdeşleştirip korumacı politika uygulamalarına sarılarak kapatmaya çalışan ve bunu da, genelde her konuda olduğu gibi kuralsız, hesapsız, dengesiz ve uluslararası devlet teamüllerini hiçe sayarak yapmaktan çekinmeyen, rüzgar gülü misali her an karar değiştiren bir Trump, günümüz dünyasının başına gelebilecek belki en büyük şanssızlıktır. Korumacı politika özelinde Çin ile ikili ve gruplar eşliğinde yapılan karşılıklı görüşmeler sonrasında, çok kısa süreler içinde – birkaç saat, sabahtan akşama, akşamdan sabaha, bir iki gün – birbiriyle çelişen açıklamalar yapmaktan bıkmayan Trump, siyasi konularda da yüksek formunu devem ettirmektedir. ABD’nin kendi ekonomik çıkarlarına uygun olacak şekilde uygulamaya koyduğu gümrük tarifelerine benzer şekilde Çin’de haklı olarak, sahip olduğu ucuz emek ve enerji yanında yavaş da olsa ilerlemeye başladığı orta ve üst düzey teknolojiye dayanan üretimini arkasına almak suretiyle karşılık verme yolunu seçince, su dolu havuza atılan taşın meydana getirdiği dalgalar gibi, sorunun sadece iki ülkeyi ilgilendiren bir ekonomik savaş olmayıp, global kur hatta ticaret savaşlarına doğru evrildiği ortaya çıktı. Dünya piyasalarının büyüme sürecindeki en önemli ülkelerden olan ABD ve Çin arasındaki karşılıklı ticari yaptırımlar, sadece iki ülkenin resesyona hatta stagnasyona girmesini değil, aynı zamana üzerinde oturdukları büyük ihracat ve ithalat potansiyeline dayalı ekonomileri sayesinde, tüm küresel büyümeyi istikrarsızlaştırıp yavaşlatacaktır. Nitekim IMF tarafından açıklanan Ekim ayı raporunda küresel büyüme tahmininin 2019 yılı için %3’e, 2020 yılı içinde %3.4’e indirilmesi manidardır.   

Trump’ın ABD’sinin Xi Jinping’in Çin ekonomisiyle olan uğraşısının, 2020 Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar devam edeceği anlaşılmaktadır. Çünkü bu zamana kadar özellikle Trump tarafından yapılan sert ve yumuşak tonlu açıklamalar, bu amacı net bir şekilde ortaya koymaktadır. Trump elinden gelse Çin’e kedinin fareyle oynar gibi davranmaktan çekinmeyecektir. Ancak Çin’in sahip olduğu ekonomik avantajlar nedeniyle buna cesaret edememekte, ABD iç kamuoyunu tatmin edecek şekilde ve oy miktarını artıracak şekilde seçimlere kadar tiyatroyu sergileyecektir. Eğer 2020 seçimlerini kazanırsa, ABD yasaları gereği tekrar seçilme olanağı olmadığından Trump’ın daha da pervasızlaşacağını ve direksiyonunda oturduğu dünya aracının, güvenli ve kazasız yol alma olasılığının düşük olacağını, “yanılmak istiyorum” dip notu temennisi ile, ifade ediyorum.

Trump’ın Çin ile ABD arasındaki ekonomi trafiğini yönetmedeki basiretsizliği ve dengesizliğini, siyasi ilişkilerde de aynen tekrar etmektedir. Aldığı veya almadığı siyasi kararların etkisi sadece siyasi etkilere yol açmakla sınırlı kalmazken; kısa, orta ve uzun dönemde tüm ülkelerin ekonomilerini ciddi düzeyde etkilemektedir. Trump’ın spontane tweetleri, ayak üstü yaptığı konuşmaların sonuçları, arkasına aldığı halen dünyanın en büyük ekonomisi, askeri gücü ile tekel konumundaki yazılı ve görsel medya gücüyle daha bir önem kazanmaktadır. Trump’ın gücü kendinden menkul liderlik gücü ve karizması, konuşmaları, açıklamaları ve devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan tehditlerinden değil, arkasına aldığı ABD’nin gücünden kaynaklanmaktadır.

Türkiye’nin her ülkenin olduğu gibi en doğal hakkı olan sınırlarını güvence altına almak amacıyla başlattığı askeri harekât konusunda, ABD odaklı batılı ülkelerin terör örgütlerinin savunuculuğuna soyunması, hiç de şaşırtıcı gelmemiştir. Yine terör örgütleri tarafından yirmi sivilin ölmesine yol açan havan topu saldırıları için, bir cümle dahi eleştiri getirmeyen batılıların, yine terör örgütlerine hizmet eden gerçekleri manipüle edip başka yerlerde ölen kişilerin sorumlusu olarak ülkemizi göstermeye çalışmalarında da şaşılacak bir durum yoktur. Çünkü ülkemizin karşısında hepimizin yakından hatırladığı Avrupa’nın göbeğinde batılıların başrolünde olduğu Srebrenitsa soykırımı vardır. Batılıların takındığı tavır her zaman ne pahasına olursa olsun, kendi çıkarlarını maksimize etme üzerine kurulduğundan ve görüşleri asla değişmeyecektir. Bu nedenle batıya verilecek en anlamlı cevap, bir türlü %6’lar düzeyine indiremediğimiz enflasyon ve işsizlik gibi en önemli iki sorunu çözme adına, üretim odaklı temel üzerine oturtarak, orta ve uzun vadeli yapısal reformları uygulamaya koymaktır. Batılılar ve dünya tarafından ciddiye alınmamızın yolu, güncel ve slogan orijinli konuşmalardan değil, güçlü ekonomiye sahip olmaktan geçer. Güçlü ekonomi, tüm dertlere ilaç ve ülkemizle sorunu olanları anlayacakları her türlü dilde terbiye eden, sihirli bir güçtür. 

         

Soru: Tam istihdama dayalı büyümenin üzerine çıkılabilir mi? Neden?

Sözün Gözü: İktisadi durgunluk gelmeden önce, iktisadi büyümenin kıymetini bil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi