Önce insan olmak
Yaratılış itibariyle en kutsal varlıkların başında insan gelir. “Eşref-i mahlûkat” yani yaratılmış olanların en şereflisi, en onurlusu tabiri insana atfedilmiştir.
Kur’an’da insan için: “And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.” (İsra/70) ayetiyle insanın vasfı anlatılmıştır.
Şeyh Galip’in deyişiyle insan kainatın ta kendisidir.
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
(Hoşça bak kendine ki kainatın özüsün sen.
Bütün yaratıkların gözbebeği olan insansın sen.)
Bütün yaratılanların göz bebeği olan insan, bu onurlu duruşunu yaratılışına borçludur.
Ziya paşa insan için;
“Asafın miktarını bilmez Süleyman olmayan
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan” demiştir.
“İnsaniyetli ol” tabiri insana özgü erdemli davranışların çokluğundan ötürü kullanılan bir ifadedir.
Fakat günümüz dünyasının popüler kültür etkisinde olan toplumunun büyük bir kısmına baktığımızda anlık haz ve birtakım dürtülerini gerçekleştirme odaklı yaşadıkları için, bu amaç için hareket edip; insan olmanın vasfını unutmuş; adeta insan olmaktan çıkıp; duygusuz birer robot haline dönüşmüşlerdir. Anlık hazda kalma ve her şeyi elde etme dürtüleri sebebiyle insan ve insana özgü tüm değerleri küçük görüp, “insan” olgusunu manevi olarak zayıflatmışlardır.
Tüketim odaklı yaşayan, bu popüler kültürün etkisinde olan bireyler insanın maneviyatını da tüketmiştir. Tıpkı çürük elmanın kurtlanması gibi toplumun içinde de bu kirli zihinlerin içi kurtlu düşünceleri, toplumun çürümesine yol açmıştır. Son zamanlarda haberlerde duyduğumuz insanın insana, hayvana hatta tabiata karşı vahşice tutumunun; insana yakışmayan davranışların temelinin özünde insan vasfını taşıyamama yatmaktadır…
Halbuki insanı insan yapan asıl şey duyguları, vicdanı, merhameti, idrakı ve ahlakı, insanî onuru ve haysiyetidir. İnsan olmak basit bir olgu değildir. Kişi sayısından ibaret de değildir insanoğlu… Her insan biricik ve yeganedir. Tıpkı yeryüzündeki her insanın parmak izinin birbirinden farklı nakşedildiği gibi; yaratılışımız özenle ve nizami şekildedir. Duygularımız, hislerimiz ruhlarımız da bizi biz yapan olgulardır.
Günümüz yozlaşan toplumunun aksine “insan”a değer vermeli, insanın hak ettiği kıymete riayet etmeliyiz. Her ferdin biricik olduğunu bilip, sevmeli, saymalıyız. Nihayetinde kıymetimizi kendimiz belirleriz, insan vasfına uygun yaşayıp, diğer tüm insanlara da şefkat ve hoşgörü nazarında bakmalıyız.
Biz duygusuz robotlar olamayız, robotlar robottur insan ise eşref-i mahlûkattır.
İnsanın insana ait duyarsızlığının, sevgisizliğin, sonu hep hırmândır. Yani mağlubiyettir.
Toplum olarak insani özümüze dönersek o zaman dünya daha huzurlu, refah içinde yaşanılabilir hale gelir…
Şeyh Galip’in dediği gibi “Hoşça bak zâtına ki zübde i alemsin sen (insanoğlu) “
Sevgiyle kalın…