Ölüm Yolu’nda Barış Yürüyüşü
“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına...”
Bu sözlerin sahibi Aliya İzzetbegoviç…
İçinde yaşattığı Srebrenitsa’nın acısı ile vakur durmayı başarabilmiş nadir insanlardan o.
Çünkü Srebrenitsa Soykırımı yalnızca okuduklarımızdan ve izlediklerimizden bile tüylerimizi diken diken etmeye yetecek bir kıyım…
İnsanlık naralarının atıldığı coğrafyada umut dolu gözlerle bakan çocukların öldürülmesine gözü kapalı müsaade edildi. Artık Bosna’da yaşayan insanlar bile birer ölü…
Haklarını savunurken tüm yüreklerini ortaya koysalar da onlar, yaşamak işini en basite indirip sevdiklerinin yanına gidecekleri günü hasretle bekliyorlar.
Bazıları evlerine isabet eden kurşun izlerini bile kapatmıyor. O izlerin gönüllerinde bıraktığı yara gibi evleri de her gün onlara geçmişi hatırlatıyor. O evlerde yaşayan çocuklar insanlığın dersini acıyı hissederek alıyorlar.
Bosna’ya gidenlerin hatıratlarından okuduklarımıza göre Bosnalı çocukların beklediği bir gün var.
Böyle söyleyince adaletin yerine geleceği günden bahsettiğimi düşünebilirsiniz ama eminim öyle bir gün olmadığını aileleri onlara anlatmıştır. Adalet Birleşmiş Milletlerin on binlerce Bosnalıyı Sırplara teslim ettiği gün anlamını yitirdi onlar için…
Evet, Bosnalı çocuklar başka bir günü bekliyor elbette… Bir yolun başında… O yol Marş Mira Yolu… O yol soykırımın yaşandığı tarihlerde 13 bin Bosnalının kaçış için kullandığı Ölüm Yolu…
Bosnalı insanlar soykırımdan kaçabilmek ve bir umut güvenli bölge olan Tuzla’nın Nezuk Köyü’ne ulaşmak için yola çıktılar. Fakat yolun sonuna gelindiğinde sadece 3 bini hayatta kalmayı başardı. Yol boyunca Sırp askerler döşedikleri mayınlarla ve attıkları kurşunlarla yavaş yavaş 10 bin Bosnalıyı öldürdü. Yolun sonuna gelindiğinde Nezuk’a ulaşan insanlar feryat ederek gözyaşı döküyorlardı.
Bir düşünün.
Bu anlatılanlar fantastik korku filmlerinde olur ancak değil mi? Bir tarafta orman yolunda canhıraş yürümeye çalışan insanlar. Diğer tarafta onları tek tek yolun sonuna kadar tabiri caizse avlamaktan zevk duyan askerler. Karanlık, acı, bitkinlik…
Tarifi zor! Yazmak çok zor!
İşte bu Ölüm Yolu’ndan çıkıp Nezuk’a varabilen 14 yaşındaki Kemal Haydareviç, bir harita hazırlıyor. O Ölüm Yolu’nda hangi rotayı kullandıklarını gösteren bir harita…
Ve şimdilerde bu harita kullanılarak Srebrenitsa için gönül birliği yapan insanlar Barış Yürüyüş’ü gerçekleştiriyor. Barış Yürüyüşü yani Marş Mira, 3 gün süren bir yolculuğa sahne oluyor. Yürüyüşe katılanların anlattıklarından anlıyorum ki sağlıklı ve rahat bir insanın yürürken zorluk yaşadığı bir yol burası. Bunu duymak bile o anları yaşamama sebep oluyor.
Barış Yürüyüşü’ne elbette ki Türkiye’den de katılım var. Hatta Marş Mira Türkiye ekibi yolculuk için Barış Yolu’nun başında bekleyen Bosnalı çocuklara vermek üzere koli koli hediyeler bile hazırlamışlar. Bu konulara ayrı bir hassasiyeti olan Haluk Levent’te Ahbap Platformu ile yürüyüşe katılım sağlıyor.
Tüm bunlar acıları azaltmasa da eminim geç de olsa birilerinin yanlarında olduğunu bilmek Bosnalılara direnme gücü veriyordur.
Bu yürüyüşler önemsiz gibi görünebilir. Fakat aslında Avrupa’ya çok şey anlatıyor. Avrupa biliyor ki bu yürüyüş adalet savaşçısı Hatice Mehmedovic için… Bu yürüyüş barış için… Bu yürüyüş katledilen minicik bedenler için…
Ve bu yürüyüş; “Geçmişi unutmayın, ama geçmişte de yaşamayın” diyen Aliya için…