Musab Seyithan
Musab Seyithan O Ezanlar ki Şehadetleri Dinin Temeli

O Ezanlar ki Şehadetleri Dinin Temeli

            Namaza çağrıyı sembolize eden ezan, İslam dininde özel bir önem taşımaktadır. Cumhuriyetin yeni yetme İslam düşmanları, İslam’a ait ne varsa birer birer yok etme planlarını uygularken ezana da operasyon çekmeyi ihmal etmedi. Geçtiğimiz hafta, 18 yıl aslî şeklinin dışında okutulan ezanın, aslına döndürülüşünün yetmişinci yılı idi. Onun için 16 Haziran 1950 tarihi, ezana hasretin bittiği tarihtir.

            Cumhuriyet kurulduktan sonra halkın İslam’dan ve Kur’an’dan uzaklaşması için kanunlar çıkartılarak Kur’an’ın öğrenilmesi yasaklanırken, Ezan-ı Muhammedî, yıllarca minarelerden zorla Türkçe olarak okutuldu. Bütün baskılara, korkutmalara, sindirmelere, işkencelere ve idamlara rağmen Müslümanlar Kur’an’ı ve İslam’ı öğrenmekten asla vaz geçmedi.

            30 Ocak 1932 tarihinde ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii'nde okundu. 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi'nde de, Ayasofya Camii'nde Türkçe Kuran, tekbir ve kamet okundu. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi.

            Ezanı Türkçe okutanın İsmet İnönü olduğunu söyleyen kişiler bunu kulaktan dolma bilgilerle söylüyor. Ezan Mustafa Kemal’in zamanında Türkçe okutulmuştur. Yıl 1932, aylardan Ocak… Mustafa Kemal henüz ölmemiştir, Cumhurbaşkanıdır. Bu olaydan altı yıl sonra terki dünya etmiştir. İnönü de başbakandır. İnönü’yü günah keçisi göstermek, asıl yetkili mücrimi gizleyerek gerçekleri tersyüz etmektir. Fakat İnönü de aynı yolun yolcusu olarak, atasına sonuna kadar sahip çıkmıştır. Dolayısıyla al birini, vur ötekine.

            Altı okun sahibi bu siyasi anlayış, cumhuriyeti ilan ettikten sonra, İslam’a ait ne kadar şiar varsa birer birer yok etme operasyonları yaptılar. Öncelikle Kur’an harfleri alfabesini kaldırıp yerine, 1 Kasın 1928’de Latin alfabesini getirerek bir gecede koca milleti cahil bıraktılar. Sonra şeriatı ilga ederek 4 Eylül 1929’da hukuk devrimi yaptılar.

            1930’lu yıllardan sonra da Kuran ve Peygamberimizle ilgili inanılmaz tahrif, hakaret ve uydurmalara yer verdiler. Kur’an’ın nazil olduğu ortamda Peygamberimize ve Kur’an’a karşı direnen o günün Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi ilkel müşriklerinden, Cumhuriyetin tosuncukları” çağdaş müşrikler daha şedit ve acımasız çıktı. Sene 1931… Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal ve Başbakan, İsmet İnönü… İstanbul Devlet matbaasında yayınlanmış “Tarih II Orta zamanlar” adlı kitap liselerde okutulmakta. Bu kitabın 89’uncu sayfasında Peygamberimizle ilgili olarak aynen şöyle denilmektedir: “Muhammet, Mekke’de müşriklerin muhitinde büyümüş olmasına rağmen dini meseleler ve dini düşünceler içinde pek derin bir biçimde zihnini meşgul ediyordu. Muhammet, kırk yaşına geldiği zaman vatandaşlarını, kendisinin bulduğu ve zihnen uydurduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davet etmeye başladı.

            Aynı kitabın 90 ve 91’inci sayfalarında da Hayat Kitabımızla ilgili aynen şunlar ifade ediliyor: “Kuran nedir? Muhammet’in kendi kafasından koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir. Muhammet, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy doğmuş ve Kuran, kendi kafasından meydana gelmiştir. Cinler güya kâhinlere gayıptan haber verme kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan’da o zamanlar o kadar canlı ve derin olmuştur ki Muhammet dahi cinlerin tesiri altında kalmış, birçok ayetleri Muhammet’e cinler söylemiştir.

            Salman Rüşti “Şeytan Ayetleri” kitabıyla piyasaya çıkmadan bizim yerli Salman Rüştiler 1931’de başlayıp 25 sene, bu tarih kitabıyla Kur’an’a “Şeytanın ayetleri” demişlerdir. Ne yazık ki, bizim kadar haini olan bir memleket zor bulunur.  

             Kitabının 91’inci sayfasında şöyle devam ediyor: “Muhammet, uzun bir devirdeki tefekkürlerinin mahsulü olan ayetleri, lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu/anlatıyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiatüstü bir varlık olduğuna da samimi olarak inanıyordu. Kendi kafasından getirdiği ayetleri, lüzumuna ve ihtiyaca göre yazdırıyordu.

             Evet, bütün bunlar, Müteveffa Haydar Baş’ın yere-göğe sığdıramadığı, peygamber soyundan gelen ve dahi sekiz yaşında hafızlığını tamamlamış (!) olan Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanlığı döneminde ve onun direktifleri ile olmuştu. Ya hafızlığını tamamlamamış ve dahi peygamber soyundan gelmemiş bir cumhurbaşkanı olsaydı acaba daha neler yapardı? Halimiz nice olurdu?

            Kemalist güruhun; “Cumhuriyetin felsefesi ve kazanımları” dedikleri işte bu tür imansızlıklardır. Camileri de ahıra çeviren bu kafanın, bin yıl bu Anadolu topraklarında anıyla-şanıyla yaşamış olan Yüce İslamî değerleri yok etmek için çekmeyecekleri operasyon ve yapmayacakları küfür, aşağılama, tahrif ve zulüm yoktur. Kur’an’ı “cinlerin telkini”, İslam’ı da -hâşâ- “Muhammed’in uydurması” olarak genç dimağlara 25 yıl boyunca tarih kitaplarında anlatan çağdaş Ebu Cehiller’in, ezana saygılı olmalarını beklemek, çıngıraklı yılandan bal yapmasını beklemek kadar abestir. Kılcal damarlarına kadar İslam’a ve onun yüce Peygamberine kin ve nefretle dolmuş olan “Cumhuriyetin tosuncukları”, ilk Türkçe ezanı 30 Ocak 1932 tarihinde, Fatih Camii’nde, Hafız Rıfat’a okutmak suretiyle amaçlarına ulaştılar. Bu konuda 18 yıl hiç taviz vermediler. Ezanı aslî şekliyle okuyan hocalar, karakollarda jandarma dipçikleri ile sindirildiler. Bu hasret 18 yıl sürdü. 1950 yılında iktidara gelen Menderes, seçim meydanlarında halkın bu hasretini gidereceğine dair verdiği sözünü, 16 Haziran 1950 tarihinde minarelerden asıl Ezan-ı Muhammedîyi okutarak bu hasrete son vermiştir. Nur içinde yatsın.

            O gün Sultan Ahmet Camii’nin altı minaresinin on sekiz şerefesinde yerini alan ve biri bitirince hemen diğerinin okumaya başladığı müezzinlerin ezanıyla, meydanı dolduran Müslüman halk, gözyaşlarına boğularak bu hasreti gidermiştir.

            “O ezanlar ki şehadetleri dinin temelidir. İnşallah ebedî yurdumuzun üstünde inlemelidir.” Allah bir daha o günleri yaşatmasın ve bu millete altı oklu bu ezeli İslam düşmanı siyasi kadroyu iyi tanıma bilinci versin. Milletimizin basireti bağlanmasın inşallah.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi