Mor ve tonları
Peki ya siz hiç mor yıldırımın hikayesini duydunuz mu? Duymadıysanız çok şey kaybetmişsinizdir. Duyduysanız zaten her şeyinizi kaybettiniz.
Mor bir şarkı değil. Renk, hiç değil. Mor hayat, hayatın zorlukları. Ancak tonları güzellikleri, tatlılıkları.
Her şeyi mordu bu evin; Hayalleri, hayatları, rüyaları…
Mor size geldi mi, kolay kolay gitmez. Mor, bataklıktı adeta. İçine çekip çıkmana izin vermeyen.
Gözleriniz mor görür. Mor işitir, mor tadarsınız. Ama hisleriniz morun güzel tonlarıdır.
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Kalbiniz için mordan vazgeçemiyorsunuz. Kalbinizin sesini dinleyip yanlışlar yapıyorsunuz. Oysa mantığınızla hareket etseniz her zaman bir adım önde olurdunuz.
Duygularınızı kontrol etme zamanınız geldi. Mor sizi bulmadan ondan kurtulun.
Sisli bir sabah. Hava ise normal bir sonbahar mevsimi gibi. Normal olan tek şey belki de sonbahar olması.
Çalışan insanlar işe gittikleri için yol kalabalık. E tabi hafta başı telaşı da var. Pazartesi, insanların en sevmediği gün değil mi? Evet, evet öyle. Yani üzmek için uygun bir gün değil. Çünkü mor insanların en mutlu oldukları günde canlarını yakmak ister. O bundan zevk alır. O hiçbir şeyi sevmez. Kendisini bile. Belki de en büyük zayıflığı budur. Kendini sevmeli, güvenmeli insan. Yoksa bu sevgiyi başkalarında kullanır duygularınızla hareket edersiniz.
Mor bir ev hayal edin. Hayır, mor olan eşyalar değil. Yaralar, acılar, hüzünler.
Evin mutfağına girdiğinizde mor tonlarında yemekler, içecekler. Ama tadı görüntüsü kadar güzel olmayabilir. Ağzınız yanabilir.
Mora da tonlarına da kanmayın. Olan size olur.