Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Modern İnsanın Tabiata Bakışı Problemlidir.

Modern İnsanın Tabiata Bakışı Problemlidir.

Bugün sadece insanların değil küresel ölçekte bütün canlıların yaşam tarzı tehdit altındadır.  Burada asıl sorun,  insanın tabiata bakışıyla ilgilidir. Yaşadığımız yüzyılda insanın tabiatı fethedilmesi gereken bir nesne olarak görmesi ve modern tabiat bilimlerinin teknolojiye uygulanması bizleri farklı sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. Modern bilim felsefesinin oluşumunda etkili düşünürler arasında yer alan Bacon, “doğayı bir av olarak” görüyordu. Ona  göre bilim adamı bir avcı gibi  adım adım doğayı izleyecek, onun sırlarını öğrenecek, egemen olmak için yasaları keşfedecek ve saldırarak egemenliğini kuracaktır.  Böylece insan Allah’ın kendine verdiği özne olma üstünlüğünü vahşi ve hırçın doğa üzerinde kuracağı fetih ve egemenlik sayesinde ortaya koymuş olacaktır.  Günümüzde modern insan,  geliştirdiği teknoloji sayesinde çevreyi değiştirmeye, dönüştürmeye ve egemenliği altına alarak sınırsız bir şekilde hükmetmeye çalışmaktadır.

 Tabiata hâkim olma düşüncesinin, dinî bakış açısı olan, insanın “tabiatın gözcüsü, bekçisi olması” düşüncesinin yerine zorla oturtulduğunu söyleyebiliriz.  Hükmetme anlayışının bir tezahürü olarak insanoğlu, bilimsel ve teknolojik gücünün verdiği sarhoşlukla, ürettiği uzay aracına çok iddialı bir şekilde “Challenger” adını verebilmiştir. O, ürettiği bu aracın adını evreni keşfe çıkan değil, evrene meydan okuyan anlamında Challenger olarak isimlendirmiştir. Varlığa böyle bir yaklaşım, insanın metafizik bağlardan koptuğunu ve kendisini fizik alana hapseden bir anlayış taşıdığını gösterir. Bu egosantrik bakış açısına sahip insan kendisini tabiat güçlerinden ayrı görmüştür. Onun kendi kaderini kendisi için tabiattan ayrı olarak görmesi çevre problemlerinin yaşanmasına sebep olmuştur.  Hâlbuki tabiat ve manevi alanla barışık olan bir kimse dünyadaki konumunun, yerinin, yurdunun ve gücünün nerelere kadar uzandığını bilir. Allah’ın koyduğu sınırları ihlal etmez.  Varoluşun amacını bilen bir kimse için, tabiatın derin yapısı, manevi bir anlam taşır. Bu yüzden tabiat, dinin kendisi ile aynı kaynaktan gelen bir âyettir. Tabiatla barışık olmanın yolu, manevi düzenle barışık olmaktan geçer. İslam inancına göre kozmosun derin yapısı, insan için manevi bir haber taşır: “O gün yer, Rabbinin ona vahyettiği şekilde bütün haberlerini anlatır.” ( Zilzal 99/4). Bu yüzden dinin kendisi ile âlem aynı kaynaktan gelen bir âyettir.

Bu sebeple modern dünyanın ve nihilist zihniyetlerin oluşturduğu çevre sorununu çözmek için öncelikle insandan başlamalıyız. Tabiatı talan eden narsistik egoizmin kırılmasının yolu, egoyu gerçekten tatmin eden, insanın tabiatla uyumunu bozmayan yeni biçimler bulmaktır. Bu yeni biçimleri İslam medeniyetinin bizlere miras olarak bıraktığı zengin miras içinde bulabiliriz. 

Erol Göka’nın dediği gibi, İslam,  dünyevi ve uhrevi bütün varlık alanlarını yaşantısına ve terminolojisine alabilecek yetkinlikte evrensel bir dinin adıdır.  Kendi dışındaki insanlardan gelenler eğer yapısına uymuyorsa kabul etmeyecek kadar sınırları bellidir. Yapısına uyanları ise bir anda kendisine adapte edebilecek olgunluğa sahiptir.   Çevre meselesine de bu perspektiften bakar. Çünkü çevre, insanın beşiği gibidir. Beşik, bir yaşam alanıdır. Onun için  yaşam alanına saygı duyulmalı ve temiz tutulmalıdır. Zâhir ve bâtın anlamda temiz insanların yaşadığı çevre de temiz olacaktır. Dünyayı yaşanılır bir dünya haline getirecekler de bu temiz insanlardır.  Yüce Allah hayatın her alanında temiz olanları sever. Görüldüğü gibi  çevre de dinden, diyanetten bağımsız değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi