Mehmet Toker
Mehmet Toker Mezuniyet Programları Ne Kadar Masum?

Mezuniyet Programları Ne Kadar Masum?

Her yıl, Haziran ayı geldiği zaman tüm Türkiye'de neredeyse zorunlu bir ritüel haline getirilen bir kutlama furyası başlıyor. 20-25 yıl önce mezuniyet töreni denildiği zaman, akla gelen sadece üniversite mezuniyetiydi. Mezuniyet törenleri yarı resmi bir tören havasında, Akademik personelin, mezun öğrencilerin ve çocuğunun üniversiteyi bitirmiş olmasının haklı gururunu yaşayan ailelerin katılı ile yapılan içinde yerine göre, ikram ve düzeyli eğlence ve gösterileri de barındıran törenlerdi. Zira insanlar, eğitim hayatını tamamlamış bir alanda, bir meslekte uzmanlık almış ve o alan ve meslekte yeni bir kapı aralayacak olmanın sevinciyle bu programları yapıyorlardı. Bizim tarihimizde iz düşümü açısından değerlendirdiğimiz zaman icazet törenleri, hilat giyme törenleri ya da ahilik teşkilatındaki şed kuşanma, kuşak kuşanma törenlerinin günümüze uyarlanmış hali denilebilir.

Tabii, icazet merasimleri, hilat/cübbbe giyme ve şed/kuşak bağlama İslam Kültürünü çağrıştırdığı için, batılılaşma özentisinden nasibini alarak kep atma uygulamasına evrilmişti. Kep atma veya yukarıda ifade ettiğim mezuniyet merasimleri bu açıdan makul karşılanabilinirliği var. Ancak son dönemlerde bir şımarıklık, bir kendini ispat etme arzusu, ya da ne yaptığının bile şuurunda olmadan sırf uydum kalabalığa psikolojisi, “herkes yapıyor, biz niye eksik kalalım?” özentisi, “maksat eğlence olsun, yapılmadı denilmesin” türünden eziklik psikolojisinin dayatmalarıyla bu tür törenleri ve kutlamaların maalesef anaokuluna kadar indiğini görüyoruz.

Sorgulayan bir akılla hadisatı değerlendirdiğimizde; mesela anaokulu mezuniyet töreninde anaokulundan mezun olan çocuk neyi başarmış oluyor ki cülus merasimlerini gölgede bırakacak programlar yapılıyor? Dört yaşındaki, beş yaşındaki bir çocuğun bu derecede benmerkezciliğe itilmesi pedagojik açıdan ne kadar uygun? Erken doyum ve akabinde tükenmişlik sendromunu tetiklemeyeceğinin garantisini kim verebilir? Çocuklar daha anaokulundan itibaren her ulaştığı, en ehemmiyetsiz dönüm noktasında bile bir ödül beklentisine, bir tören havasına sokulmak suretiyle egoist bir varlığa dönüştürülüyor. “Bir yaş daha büyüdüm kutlayın! Anne-babama su getirdim hani ödülüm? Ehliyet aldım kutlayalım. Mümkünse ödülüm araba olsun…” Ödülle, törenle, kutlamayla çalışan bireyler ve bu bireylerin oluşturacağı bir toplum meydana getiriyoruz.

İlkokul, ortaokul ve lisede sınıfta kalmanın olmadığı, çok olağanüstü durumlar hariç okuldan atılmanın, kayıt silmenin mümkün gözükmediği bir eğitim sisteminde ilkokul, ortaokul hatta liseyi bitirenler neyi başarmış oluyor da kutlama yapılıyor? Yapılması, başarılması zor olan ya da olağanüstü kabiliyet, maharet gerektiren, ciddi fedakarlıklarla çalışma ve gayret gerektiren bir hedefe ulaşırsınız bu bunun neticesinde bir kutlama bir merasim yapılır, yapılabilir. Hedefine ulaşan, başaran insan sevinir, sevincini paylaşır ve bunu kutlar. Bu insanın fıtratında olan bir durum. Ancak kayıt yaptıran herkesin dört yıl sonunda öyle veya böyle mezun oldu ilkokul bitiminde, ortaokul bitiminde, hatta liseden mezun olunca; “Biz kimsenin başaramadığı liseyi bitirdik, büyük maharetler gerektiren, çaba isteyen ortaokulu bitirdik, ne kadar kabiliyetliyiz ki ilkokulu bitirdik, bunu başardık, hadi bir kutlayalım!” anlayışı doğru bir yaklaşım değil. O zaman bakışlarımızı derinleştirerek mezuniyet törenlerine ve yerine göre aile ve öğretmenlerin alınmadığı mezuniyet balolarına/resepsiyonlarına, mezuniyet kutlamalarına yeniden bakmak gerekiyor. Ve şu sorunun cevabını aramak şart oluyor. Tüm bu yapılan törenler/kutlamalar/balolar/resepsiyonlar bir araç mı? Bundan kim nemalanıyor? Kim hangi hedefe ulaşmak istiyor?

Mezuniyet adı altında yapılan her türlü kutlama/balo/resepsiyon/eğlence ve benzeri törenler için bir sektör oluşmuş veya oluşturulmuştur. Organizasyon şirketleri, kafeler, fotoğrafçılar, eğlence mekânları, gece klüpleri, oteller ve maalesef bazı özel veya devlet okul idareleri -her ne kadar okul yararına gibi gözükse de- bu durumdan ciddi anlamda rant temin ediyorlar. Mezuniyet, sektör oluşturarak ticarete dönüşmüş durumda. Sosyal medyaya yansıyan bazı haberler bu sektörün işi nerelere kadar götürdüğünün veya götürebileceğinin de gözlerinle seriyor. Bir veli paylaşmış. “Çocuğumun ana sınıfı mezuniyetinde, kep töreni için 500 TL, mezuniyet balosu için 500 TL, Kostüm için 500TL ve fotoğraflar için 250 TL istediler” diyor. Bazı mezuniyet baloları batıdaki cadılar bayramından esinlenme duruyor. Lise ve üniversite mezuniyet balolarında, özellikle bayan öğrenciler kırmızı halıda yürüyüp, basın mensuplarına poz verip az sonra da Oskar veya Grammy alacak sektör temsilcileri gibi arz-ı endam ediyorlar. Büyük şehirlerdeki lise mezuniyet balolarının, semtine, lisesine göre içkili mekânlarda yapıldığını görüyoruz. Sanki okul hayatı boyunca yapılması meşru olmayan davranışlar bu mezuniyet balosu/eğlencesi adı altında yapılan bu programlarda meşruymuş, caizmiş gibi lanse ediliyor. Bu konuda MEB yetkililerinin, eğitimcilerinin acil önlemler ve ciddi kararlar alması gerekiyor.

4+4+4=12 yıllık sınıf kalması olmayan, kayıt yaptıran herkesin 12 yılın sonunda mezun edildiği zorunlu eğitim sisteminde çocuklar neyi başarmış oluyorlar da anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise mezuniyet merasimleri yapılıyor? Üniversite mezuniyet merasimleri de -ailelerin, hocaların, akademik kadronun katılımı ile yapılanlar- mesleğe atılma için gerekli eğitim öğretimin bitirildiğinin ilanı/sevinci açısından makul karşılanabilir. Ancak özellikle üniversite mezuniyet balosu/eğlencesi adı altında yapılan ve zaman zaman basına medyaya yansıyan gayri ahlaki ve nahoş durumları bu toplum hak etmiyor. Bu bizim kültürümüze, medeniyetimize, insanlık ve ahlak anlayışımıza müteammiden yapılmış bir kültür saldırısıdır. Eğlence adı altında yapılan melanetler, teşhircilik ve alkol eğlence kültürümüzün bir parçasıymış gibi dayatılıyor maalesef.

Bu konuda en büyük sorumluluk anne-babalara düşüyor. Şimdilerde göz yumduğunuz her küçük teferruat, basit ayrıntı gibi görülen durumlar yarın gözyaşı dökmenize hatta gözünüzün çıkmasına sebep olabilir. Derdimiz, “Türkiye Yüzyılı, kayıp kuşaklar yüzyılı olmasın!” Her kültür ve medeniyet; inancı, kimliği, kişiliği, istikameti olan kuşakların omzunda yükselmiştir. Eğitim, diploma artırma/büyütme değil insan yetiştirme sanatıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi