Mesuliyetin adıdır sonbahar
Eylülün sonuna geldiğimiz şu günlerde sonbahar da yavaş yavaş kendisini hissettirmeye başladı. Sonbahar, hüznün yanı sıra aynı zamanda sorumluluk mevsimidir de. Bu dönemde gündelik hayatımız yazın ki rahatlığını, mahmurluğunu bir kenara bırakıp daha da hızlanmakta.
Bana göre yaz hafta sonu anlamına gelirken, sonbahar ise pazartesi günü demektir. Kış ise hafta içinin tamamıdır… Elimde olsa bütün bir yılı nisan ya da mayıs hadi bilemedin haziran kıvamında yaşamak isterim. İşte bu yüzden içinde bulunduğumuz şu günlerde kendimi yorgun, halsiz, sosyal medya diliyle söylersek enerjisi düşük hissediyorum. Hızlı geçen, bitmesin dediğimiz bir yazın ardından gelen sonbahar klasik sorumlulukları da beraberinde getirdi. Özellikle Anadolu’nun ortasında, karasallığın gölgesinde yer alan memleketimizde ortalama bir ay sonra kışın da gelmesiyle yaklaşık 6-7 ay sürecek soğuk ve gri bir senfoni başlayacak.
Okullar açıldı, birçok iş kolunda yazın rehavetinin yerini kışın telaşı aldı. Azalan işlerin yerine alternatifler bulma, bu kışı da sağ salim geçirebilme isteği, duası, yakarışı… Sonbaharın iyi yanları da var elbette. Sararıp, solan, sonra da toprakla buluşan yapraklar üzerinden ölüm metaforu yapıp faniliğimizden ders alalım bahsine girmeyeceğim. Çünkü bu konunun hakkını verip, çok daha lezzetli üslupla kaleme alan değerli insanlar var. Sonbaharın iyi yanlarından en önemlisi kültür-sanat ve medya alanında yaşanılan canlanmadır. Bu dönemde peş peşe yeni kitaplar çıkıyor, filmler yavaş yavaş vizyondaki yerini alıyor. Bir kısmı geçen sezondan kalma, bir kısmı kasım ayını göremeyecek Hint filmi uzunluğundaki yerli diziler başlıyor.
Sonbahar demek Mustafa Kutlu demektir. Bana göre yaşayan en önemli Türk hikâyecilerinden olan Mustafa Kutlu her yıl eylül ayında olduğu gibi bu senede yine yeni bir kitabıyla selamladı sonbaharı… Sevincini Bulmak isimli kitabını daha okumasam da gözüm kapalı tavsiye ederim. Çünkü diğer kitaplarından aldığım referansla çok rahatlıkla Mustafa Kutlu yazdıysa okunur diyebilirim. Elbette bugüne kadar mutlaka bir Mustafa Kutlu kitabı okumuşsunuzdur, eğer okumadıysanız da en yakın kitapçıya gidip, üstadın eserlerinin bulunduğu raftan rastgele bir kitabını seçip, okumaya başlayın. Gerisi gelecektir…
Kitaplar, dergiler, filmler bizi günlük rutinden, sonbaharın heyheyli ruh halinden uzaklaşma konusunda önemli. Bu ara okullar, özellikle de üniversitelerde keyifli bir telaş da başladı. Yeni şehirler, farklı hikâyeler, geçen yazın ardından yeniden bir araya gelinen ortamlar. Öğrenci evleri fakat ille de fakülte kantinleri. Kâğıt bardakta elin yakan çayı cezalandırırcasına fakülte bahçesine çıkıp, beş dakikalığına da olsa sert rüzgârı yüzüne yiyip kendine gelme hissi. Beş dakikada ülkeden başlayıp dünyayı kurtarma, oradan haftanın maçlarının kritiği, biraz magazin, biraz da dedikodu… Kısaca gençliğin en güzel ama aynı zamanda kıymetinin çoğu zaman bilinmediği bir zaman dilimi…
Sonbaharı kışa bağlayıp, oradan da yılı bitireceğiz. Elbette bu dönemde sorumluluklarımız, günlük telaşımız daha da artacak. Lakin sonbaharın özellikle sabah ve akşamüzerlerinin serinliği, aniden yüzümüze çarpan sert rüzgârı titreyip kendimize gelmemizi sağlayıp, çevreye bakarak ibret alıp, nereye bu gidiş sorusunun kafamıza çivi gibi çakılmasına vesile olabilir. Sonbaharın, yeni başlangıçlara vesile olması en büyük umudumuzdur…