Merhaba Kardeşim
“Bunu hiç unutma evlat!
Batı hiç bir zaman uygar olmamıştır.
Ve bugün ki refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” *Aliya İzzetbegoviç
Bugün duygularımı ve öfkemi ifade edecek kelimeleri bulmakta zorlanıyorum. Yeni Zelanda’ya dair fotoğrafları gördüm. O barbar suikastçının çektiği videoyu izledim. Kanım dondu. Babası ile sarılıp ölmüş bir bebek gördüm sonra. Kurşunlardan can havliyle kaçmaya çalışan insanlar… Kendinizi orada bir hayal edin. Akıl tutulması yaşıyorum. Hiçbir şey diyemiyorum…
Katil camiye geldiğinde ilk gören Müslüman; “Merhaba kardeşim” demiş ona. Katili namaz kılmaya gelen biri sanmış. Ne acı!
Evet, Yeni Zelanda’da bir katliam… Seccadeler kana bulandı. Avrupa yine barbarlığını gösterdi tüm dünyaya!
Şehit edilen Müslümanlar farklı ülkelere mensup insanlar. Fakat enteresan bir detay var. Katil silahının üzerine yazdığı mesajlarda, arabada dinlediği müzikte, sosyal medyada yaptığı paylaşımda açıkça diyor ki; “Ben Türklerden nefret ediyorum. Benim mesajım Türklere!”
Sen Türk olarak, Viyana Kuşatması’nı unuttun!
İstanbul’u Haçlılardan temizlediğini unuttun!
Ayasofya’yı unuttun!
Daha önce yapılan Müslüman katliamlarını unuttun!
Peki onlar!! Onlar silahlarının üstüne tek tek yazmışlar hepsini… Aynı hafızlarına yazdıkları gibi. Sen gözünü devire devire “Ben tarih sevmiyorum” derken adamlar hayat felsefeleri yapmışlar. Hepsini kalplerinde diri tutmuşlar.
Sömürgeci zihniyet artık kartlarını açık oynuyor.
Biz daha ne kadar vurulmaya devam edeceğiz böyle! Nereye kadar bu kan, vahşet, gözyaşı, dram… Sadece bu terör olaylarında kendimizi, dramatik sözlerle ajite ederek susturmaya çalışmamız neden?
Olay çok başka. Adam arabada dinlediği şarkıda bile mesaj veriyor. Her şey tek tek, ince ince programlanmış. Şarkı Sırpça ve şöyle cümleler geçiyor; “Sırplara yol göster, kimseden korkmadıkları görülsün. Dikkat edin Türkler.” Evet, saldırı Yeni Zelanda’da… Fakat oyun Türklere oynanıyor.
Biz de hala Ekşi Sözlük’te Twitter’da olanlara çanak tutalım. Benliğimizi kaybettik. Ama onlar senin “Türk” olduğunu hep hatırlıyor.
Bu arada barbarların yaptığını görüp ağlayan, yaralılara yardım eden Müslüman olmayan bir kadının videosunu izledim. Muhabir, kadına “Sen tam bir kahraman gibi davrandın” deyince kadın; “Hayır o an ne yapılması gerekiyorsa onu yaptım keşke daha fazlasını yapabilseydim” diyor. O kadar farklı duyguları arka arkaya yaşıyoruz ki… Aslında ince bir nüans var. Kalbi olan insan farkı var. Ne biliyim. Şu an hissettiklerimi ifade edemiyorum belki. Ama farkı fark edelim artık.
Bir tarafta hesabından; “Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın doğu yakasında. Ancak Avrupa topraklarında yaşamaya çalışırsanız, sizi öldüreceğiz ve siz hamamböceklerini topraklarımızdan atacağız. Konstantinopolis'e gelir, şehirdeki tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinopolis tekrar Hristiyan şehri olacak.” diyen gözü dönmüş bir katil.
Diğer tarafta kendinden olmayana sırf insan diye yardım eden naif yürekli bir kadın….
Unutmayın!
Ebu Talib’de Müslüman değildi. Hz. Muhammed’in yalvarışına karşın Kelime-i Şehadet getirmeden öldü. Ama merhamet vardı yüreğinde. İnsan olduğunu hiçbir zaman unutmadı. Haksızlığa karşı sesini çıkardı. Ebu Cehil’e karşı geldi. Hayatının sonuna kadar müşriklere karşı Hz. Muhammed’i korudu.
Yani bitirirken içsel bir eleştiri de yapmak istiyorum aslında. Anladım kininizi diri tutmak istiyorsunuz. Ama sadece onu değil, fikir ve düşünce dünyanızı da diri tutun. Geniş çerçeveden bakın.
Ancak o zaman gerçeği görebiliriz değil mi?