Kurtuluşun Anahtarı: “Tevhid İnancına Sahip Olmak”
İslam’ın Mekke dönemi..
Hz. Peygamber (a.s), insanları aleni olarak çok tanrılı bir inanç biçiminden tek İlaha dayanan bir Allah inancına çağırıyordu. Putperestliğin yaygın olduğu bir toplumda Hz. Peygamber (a.s)’ın tevhid çağrısı, putperestlere göre “şaşılacak bir şeydi.” Bu nasıl olabilirdi?
İslamî davetin ilk dönemlerde tevhid çağrısını ciddiye almayan Mekke’liler, bu çağrının gün geçtikçe güçlenmeye başladığını görünce toplumsal bir muhalefet hareketi başlatmak istediler. Fiziki ve psikolojik baskı yöntemlerini devreye soktular. Allah’ın elçisine deli, büyücü, sâhir, kâhin demek suretiyle onun hakkında birçok itibarsızlaştırıcı kötü sıfatlar kullandılar. Bunlar, yeni dine halkın teveccüh göstermesinin önünü kesmeye dönük faaliyetlerdi.
Mekke parlamento binası olan Dâru’n-nedvede yeni bir durum değerlendirmesi yapan müşrikler, artık işi zorbalığa kadar götürmeye niyetlenmişlerdi. Bu sebeple Ebu Cehl’in başkanlığında bir parlamento heyeti Hz. Peygamber (a.s)’ı davasından vazgeçirmek için amcası Ebu Talip’e şikâyete gittiler. Şikâyetin konusu: “Muhammed (a.s) tarafından İlahların tek İlah’a indirilmesiydi”. Bunun üzerine amcası yeğeni Hz. Muhammed (a.s)’ı huzuruna çağırarak müşriklerin iddialarının doğru olup olmadığını sormuştu. Resûl-i Ekrem (a.s) savunmasında, “amcacığım, ben onlardan tek bir cümle istiyorum. Eğer o cümleyi kabul ederlerse bütün Araplar onlara boyun eğecek, acemler de cizye ödeyecekler” demişti. Onun bu cümlesinden iktidar ve dünyevileşme kokusu çıkaran müşriklerin gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Ebu Talip nedir o cümle? diye sorunca, Allah’ın Elçisi: “Lâ ilahe İllallah” buyurdu. Bu cümleye çok öfkelenen Mekke heyeti başkanı Ebu Cehil, Ebu Talip’e dönerek: “İşte gördün mü yeğenin bizim ilahlarımızı tek bir İlaha indiriyor?” dedi ve meclisi sür’atle terk etti, diğerleri de arkasından onu takip ettiler. Hep birlikte sokağa çıkarak toplumu hem İlahlarına bağlılığa ve hem de Muhammed (a.s)’ın getirdiklerine karşı direnişe çağırdılar. İşte şu âyetler bu olayla ilgilidir:
“Tanrıları tek tanrıya mı indiriyor! Bu gerçekten şaşılacak bir şey! Onların ileri gelenleri harekete geçip şöyle dediler: Yolunuzda yürüyün! Tanrılarınıza bağlılıkta direnin! İşte (sizden) istenen budur.” (38/Sâd 5-6).
İslam inancında tevhid, her şeyin Bir şeyle ve Bir şeyin de her şeyle ilişkisi demektir. Bu sebeple Hz. Peygamber (a.s) insanları tek olan Yüce Allah’ı ilah olarak tanımaya çağırdı. Bu çağrı, Mekke müşrikleri tarafından inançlarına bir saldırı olarak yorumlandı. Bu sebeple Mekke devletinin yöneticileri toplumu İlahlarına bağlılıkta direnişe çağırdılar. Bugün sizden istenen budur, dediler. Bütün bu çabalara rağmen “Allah’tan başka İlah yoktur” inancı mü’min gönülleri süsledi ve onları bir olan Allah inancından geri çevirmedi. Tevhidin tarihi bu alanda sürdürülen kararlı mücadelenin örnekleriyle doludur. Esas olan bizlerin tevhid inancımızın nasıllığını gözden geçirmemizdir.
Unutmayalım ki, müşrikler, mü’minlerin içinden çıkmışlardır. Bu konuda hassasiyet gösterilmeli, Yüce Allah’ın zatını, düşünce ve anlayışta tasavvur edilebilen, vehim ve zihinlerde tahayyül edilebilen her şeyden soyutlamaktır. Nasıl ki biz dünyaya tek başına gelmişsek, yine O’nun huzuruna tek başına gideceğiz. O halde tevhid inancı konusunda olabildiğince hassasiyet göstermek bizim temel şiarımız olmalıdır.