Kırmızı hayaller
Sesini duyamamak, canımı yakıyor kırmızı. Bu benim hikâyem, yalnızca kırmızı. Görebildiğim tek renk ve etrafımda ayırt edebildiğim tek şey o, kırmızı. Hayallerimin peşinden koşarken kırmızı hep yanımdaydı ve hiç peşimi bırakmadı. Ona bu ismi verdim çünkü kainatta görebildiğim tek renk kırmızıydı ve hayatım boyunca rastlayabileceğim, ruhuma uyum sağlayan tek kişi de oydu. O, kırmızıydı. Ve ben kırmızıyı her zaman seven ve onun yanında olamayan bir korkaktım. Söylediklerim anlamsızdı artık, parmağımı uzattığımda onun eli yerine yağmur damlaları kaplıyordu çünkü. Her “Bugün canım yandı, kırmızı.” dediğimde beni duymadığını biliyorum. Canım, o duymadığı için yanıyor, onun bana yeniden verdiği yaşam enerjisine sahip olup ona sahip olamamak canımı acıtıyor. Ona seslenirken kırmızıyı bir isim olarak kullanmıyorum, yaptığım resimlere attığım kırmızı imzam bile onu anımsatırken kırmızının bir harfini büyük yazmanın beni yok edebileceğini biliyorum. Her ânımda yaptığım gibi yeniden ona sesleniyorum. Beraber Güneş’in altında dondurma yerken bana gökyüzünde olan bu şeyin Güneş olduğunu öğreten sendin. Senin bana öğrettiğin her şeyden nefret ediyorum ancak bana kendim olmam gerektiğini söyleyenin de sen olduğunu unutmaya çalışıyorum. “Senden vazgeçtim.” diyebilmek için çabalıyorum kırmızı. Biliyorum, bu senin bana kattığın her şeye, beni oluşturan parçalara ihanet ancak dayanamıyorum. Tuvallerime kırmızı dışında renkleri benim yerime ekleyebilecek biri yok artık. Kırmızı dışında gördüğüm her şeyin gri olduğunu söylemiştin ya, ben buna inanmıyorum. Ben yalnızca kırmızıyı görüyorum, hayatın her tonunda kırmızı görüyorum ve bununla mutluyum. Beraber hayal ettiğimiz her şeye sahibim artık. Kırmızı bir arabam var, renginden habersiz olduğum bir evimiz var. Şömineyi yakabiliyorum artık, manavdan alacağım meyve ve sebzelerin iyi olanını vermesini söyleyebiliyorum görevliye. Ben artık bir şeyler yapabiliyorum sen olmadan, kırmızı. Ancak hissedemiyorum, senin bir parmağın bana dokunduğunda hissettiğim o duyguyu artık hissedemiyorum. Sokakta üşüyen köpek ve kedilerin de annesiyim artık, senin elini tutamadım ancak onların patilerini cam kırıklarından uzak tutuyorum. Kar tanelerinden nefret etmiyorum, aksine karların altında kalıp kendi kendime gülmeyi sevmeye başladım. Artık yalnızca kendim için değil, senin için de gülümsüyorum. Bu bana acı bir mutluluk hissettiriyor ancak senin bana yaşattığın her bir güzel anı yeniden canlandırıyorum. Her yılım sensiz geçiyor ancak anılarımızı yaşatıyorum, bunu bil olur mu?
Ellerime eldiven takıyorum, en son sana dokunan bu eller kirlensin istemiyorum.
Daha öncesinde kızmıştın bana aldığım eldivenlerin renklerinin birbirinden farklı olduğunu söyleyerek. Artık bu hataya düşmüyorum, çevremdeki insanlar topluluğunu görmezden gelmek yerine onlara aldığım şeylerin renklerini soruyorum. Hayatımız boyunca bize yalan söyleyeceklerini söylemiştin ancak bu sefer hepsi aynı yalanları söylüyor sanırım, ya da her doğru bir yalandan ibarettir, bunu bilemiyorum. Senin yüzünü çizemiyorum, göz altlarındaki halkaları çizerken oralara yanlışlıkla leylaklar yerleştiriyorum. Leylaklar ne renk olur bilmiyorum ancak göz altlarına yapıştırdığın yara bantlarının altında artık leylaklar var. Bunu bil. Seninle bir sokağın köşesinde ağlarken karşılaşmıştım ve şimdi yine bir sokağın köşesinden yanına geliyorum.
Bugün, sensiz bir yaşıma daha giriyorum kırmızı. Mezarının başında elimde papatyalarla dolanıyorum. Yalnızca o günü düşünüyorum;
Bugün sahip olduğum o kırmızı arabaya o gün de sahip olsaydım bugün de elini tutabilecektim. Artık gel kırmızı, toprağını avuçlarken eldivenimi çıkartmak istiyorum ama sana yeniden dokunamayacağımı biliyorum.
Artık gel kırmızı, ya da beni de yanına al, çünkü sensiz yaşamak ve yaşayabilmek aynı şeyler değiller.