KARA KADININ OĞULLARI
İslam medeniyetinin dinamikleri, ülkemizde daha çok İngilizce Kur’an meali ile tanınan Muhammed Marmaduke Pickdall ’ın Külliyat yayınlarından çıkan ve Yusuf Kaplan tarafından Türkçeye çevrilen kitabı. Yusuf Kaplan yaşadığımız günlerde Müslüman zihnin yeniden inşası ve islam düşüncesinin ihyası bağlamında en önemli yerli kalemlerden biri. Ele alacağımız kitap büyük bir projenin parçası. Projeyi hemen kitabın başında yer alan Külliyat manifestodan geniş bir alıntı ile özetleyeyim.
Külliyat Yayınları olarak, hala üç kıtanın hem coğrafi hemde fikri dinamikler bakımından kavşak noktasında yer alan Türkiye’nin bu medeniyet sıçramasına öncülük edecek tarihsel Ben’e ve derinliğe sahip olduğuna inanıyoruz ve bu süreçte üzerimize düşen rolü ve mükellefiyeti yerine getirmek amacıyla yayın hayatına atıldık. Hz. Mevlana’ nın Pergel metaforundan hareketle, bir ayağını bizim medeniyet dinamiklerimize muhkem bir şekilde basan, diğer ayağıyla bütün medeniyetlere açılabilecek kapsamlı bir yayıncılık projesiyle karşınızdayız. Külliyat Yayınları referans metinler, aracı metinler ve ana metinlerden oluşan üç ana damarda yapacağı yayıncılıkla ilim kültür ve sanat hayatımıza öncü katkılarda bulunmayı amaçlıyor.
Picthall’ın kitabı aracı metinlerden biri olarak tasarlanmış. Kitabın 1928 yılında yayınlanmış olmasına rağmen hala yukarıda özetlenen amaca son derece uygun bir örnek olduğunu söyleyerek sayfaları arasında dolaşmaya başlayalım.
Pıckdall daha kitabın başında islam kültürü ile Müslüman halkların belli bir zaman dilimi içinde islam dışı kaynaklardan beslenmek pahasına ürettikleri kültür arasında bir ayrım yapıyor:’’ Eğer Müslüman toplumdaki herhangi bir gelişme Kur’an tarafından veya Hz. Peygamberin buna paralel bir sözü ve eylemi tarafından yasaklanmışsa, bu gelişme gayri islami bir gelişmedir ve kökeni islam dışında aranmalıdır.’’ Son zamanlarda bu konuda zihinlerin netleştiğini söyleyebiliriz. İhsan Süreyya Sırma’nın son kitabı Müslümanların tarihi adını taşıyor, İslam Tarihi değil. Hodgson’ yerinde tespitiyle Kur’an ve Hz. Muhammed bir medeniyet inşa edecek ilkeleri vazetmiş ancak Hz. Peygamber vefat ettiğinde henüz bir medeniyet tesis edilmemişti. Zaman içinde medeniyet inşa edilirken başka toplumlardan iktibas edilen gayri islami davranış ve kurumların İslam’a mal edilmesi cehalet değilse insafsızlıktır. Bugün dahi, batının Müslümanları sıkıştırmak istediği kalıbın kökenine bakıldığında, orada batının kendisi görülecektir.
Kitabın sayfalarına dönelim. Pickdall, Hz. Peygamber ve Raşit Halifeler zamanında Müslümanların bütün savaşlarının savunma savaşları olduğunu ve tarihte o zamana kadar görülmemiş bir insanlık ve düşmana karşı merhamet anlayışıyla gerçekleştirildiğini belirtiyor.’’ Ya İslam ya kılıç alternatifleri sanki Müslümanlar kılıç alternatifi ile idam yada katliamı kastediyorlarmış gibi, son derece yanlış bir şekilde yorumlanmıştır. Bu yanlı/ş yoruma göre Kılıç savaş demekti. Fethedilen toprakların halkları ya Müslüman olmalıydılar yada sürekli savaş halini kabul etmeliydiler. Oysa kılıcın alternatifi hem manevi anlamda hemde fiziki/ siyasi anlamda teslim/ İslam olmaktı. Ve teslim olmayanlar zorla teslim olmaya yada dinlerini değiştirmeye asla zorlanmıyorlardı. Müslümanlar sadece güvenlerinin tehlikede olduğu durumlarda, dolayısıyla yalnızca savunma savaşı veriyorlardı.’’
‘’Gençliğimde İslam’ın ilk asırlarında fethedilen ama islama girmeyen halkların soyundan gelen çok sayıda Suriye kökenli Hristiyan gördüm: Onlar bile erken Müslüman döneminden bir altın çağ olarak, Halife Ömer’den de kendi dinlerinin koruyucusu ve kollayıcısı olarak sözediyorlardı.. Yazılı tarihte küçük bir araştırma yaptığınız zaman bile, Hristiyanlar, her zaman hoş görülebilecek kadar kolay bir tebaa olmasa da, Haçlı savaşlarından sonra bile Sünni Müslümanların Hristiyanlara karşı fanatikçe tavırlar takındığına dair hiçbir hadiseye rastlayamayacağınızı keşfedeceksiniz. Oysa Hristiyanların pek çoğu İslam’a kamuoyunda hakaret etmeyi dini bir görev telakki ediyorlardı.
Kitap bu minval üzere devam eden İslam Kültürü, İslam Medeniyetinin yükseliş ve çöküşünün nedenleri ,kardeşlik, bilim sanat ve edebiyat, hoşgörü, kadercilik suçlaması, cinsiyetler arası ilişkiler ve İslam Şehri isimlerini taşıyan sekiz bölümden oluşuyor. Ve bütün kitap boyunca bugünün soru/n larına cevaplar bulduğunuz şaşırtıcı bir vukufiyetle karşı karşıyasınız.
Kitabı bitirdiğime böyle bir kalemin ülkemizde neden hiç bilinmediği üzerine düşündüm. Yıllar önce bir dost meclisinde Muhammed Esed mealinden bahsedecek olmuştum da ‘ben dinimi bir Yahudi’den mi öğreneceğim ‘ şeklinde asabi bir karşılık almıştım. Benzer bir durum doksanlı yıllarda yaşanmıştı. İki İslamcı entelektüel gazete sütunlarından münakaşa ederlerken biri diğerine ben senin gibi başka ideolojilerden gelme değilim, kendimi bildim bileli İslamcıyım. Diyerek belden aşağı vurmaya yeltenmişti . Entelektüel düzeyde bile, İslamı bir etnisiteye çeviren bir çeşit Müslüman asabiyeti görmek ne kadar acı. Bazı açılardan zaman hiç ilerlemiyor. Ebuzer’in Bilal’e kara kadının oğlu dediği günler hala yaşanıyor.