VALİ BEY / HEM VALİ HEM BEY
Yalova’da, öğrencilerinin gözü önünde Vali’den azar işiten öğretmen kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Olayın yaşandığı yer Yalova olunca Vali’yi mazur görebilir miyiz? Malum olduğu üzere, Yalova’nın ilçe olduğu günlerde Kaymakam’ını pek takan yoktu. İl olunca valiyi de pek takmıyorlar gibi bir komplekse kapılmış olabilir mi Sayın Vali. Muhataplarına hep bu gözle bakıyor, ‘bu da beni takmıyor, şuna bir ayar vereyimde anlasın, Yalova Valisini takmamak neymiş,’ gibi mi?
Yüksek makamları işgal eden adamlarda, bilginin birikimin yanı sıra bir parça hikmet kırıntısı da olmalı değil midir? Ben çocuğumu arkadaşları arasında azarlamamam gerektiğini biliyorum da, sen bir öğretmenin, öğrencileri önünde rencide edilmemesi gerektiğini, bilmiyor musun?
Sonra, herhangi biri değil; öğretmen. Bulunduğun yeri borçlu olduklarından biri. Kaç kere kırk yıl kölesi olman gerekenlerden biri. Ne yazıyordu hikmet sayfalarımızdan birinde; Ben sana Vali olamazsın demedim, ben sana, adam olamazsın dedim.
Elbette insan ilişkilerinde saygı şarttır. Formel alanda bu saygının belli ritüellerle gösterilmesi de gerekir belki. Ama bunun kılık kıyafete, sakala bıyığa indirgenmesi kifayetsiz kompleksinden başka bir şey değil. Yıllarca bu ülkenin makamlarını, kişilikleri ile saygıdeğer bulunmayan zevat işgal ettiği için, belli ritüeller şart koşulmuş, kural olmuş, kanun olmuş.
Gerek giyim kuşamında, gerekse davranışlarında genel ahlak kuralları içerisinde kalan birinin, işinin ehli olup olmadığının önemsendiği, tek geçer akçenin ehliyet olduğu bir düzenin inşası gerekiyor. Ziya Paşanın meşhur ifadesiyle ‘ ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz / şahsın görünür rütbeyi aklı eserinde.
Aksi halde eskiden, bizden olmayan dalkavukların işgal ettiği makamları, şimdi bizim dalkavuklarımız işgal ediyorsa durum eskisinden çok daha vahim demektir. Bir efsanede anlatıldığı gibi, canavarı öldürmeye çalışırken canavarlaşıyor muyuz, yoksa bizi öldürmeye gelen, bizde diriliyor mu?
Tam da bunları düşünürken Ayşe Arman’ın Murat Ülker röportajı denk geldi. Murat Ülker şirkette kendisine bey denmesini yasaklamış, bütün çalışanların kendisine ve birbirlerine ön adlarıyla hitap etmelerini istemiş. Hatta Arman ‘çaycınız, çayını getirdim Murat dese ne olur’ diye soruyor. Cevap; ne olacak, hiçbir şey olmaz, çayımı alır içerim.
Murat Ülker Kırım kökenli, Anadolu kültürüne ne kadar aşina, bilmem. Ya da Kırım ve Anadolu kültürleri bu açıdan benzerde olabilir. Bey unvanı, Ağa çocuklarına denk gelirdi Anadolu’da. Osmanlı’nın son, Cumhuriyetin ilk yıllarında Ağalık, beylik zulümle eşdeğerdi. Anadolu insanının türkülerine de yansımıştır bu mana. ‘Ben ağayım, ben paşayım diyenler / kapılara kilit vurmuş gel hele.’
Türkiye’nin çok partili yıllarıyla beraber kent merkezlerinde bey unvanı bir anlam kaymasına uğradı. Kısa yoldan, gayri ahlaki yollarla zengin olanlar için istihza amaçlı kullanılan bir ünvana dönüşmüştü. Varlık vergisi nedeniyle el değiştiren gayrimenkullerin zengin ettiği Anadolu tüccarının ünvanıydı bey. Babama biri bey dese, bey senin babandır, edepsiz herif diye cevap verirdi. Nereden, nereye.
Neticede her birey bir insan olarak saygıyı hak ediyor. Kimse kimsenin velinimeti değil, kimsenin kimseye minnet borcu yok. Her çalışan bir emek veriyor ve emeğinin karşılığını alıyor.
İnsanlar paraları ya da makamları kadar değil, Allah’tan korktukları kadar değerlidir. Öyle değil mi Vali Bey, hem vali hem de Bey.