Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş İSRA VE Mİ’RAÇ OLAYI

İSRA VE Mİ’RAÇ OLAYI

Geçmek, gitmek ve geceleyin yürümek” anlamındaki “sry” kökünden türeyen isrâ sözcüğü, sözlükte, “gece yürümek, gece yolculuğu yapmak” demektir. Din dilinde, peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s)’ın hicretten bir buçuk sene önce, haram aylar arasında yer alan Recep ayının 27. gecesinde Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülmesi olayına denir.  İsra ve mi’raç olayı; Kitab, sünnet ve icma ile sabittir. İsranın inkârı küfrü gerektirir. İsrâ olayına delalet eden âyet muhkem bir nas olup İsrâ Suresi’nde şöyle geçmektedir:  “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 17/1).  Ayrıca, İsra ve miraç mu’cizesinin gerçek olduğuna delil olarak çok sayıda hadis bulunmaktadır.  Bu  hadislere göre bir gece Hz. Peygamber  (a.s) Kâbe’nin avlusunda (hatim’de) diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî’nin evinde “uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken” Cebrâil yanına gelir, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkar, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu Kudüs’e götürür.  İsra ve miraç mu’cizesi  iki aşamalı olarak gerçekleşmiştir. Birincisi İsra olayı, diğeri ise mi’raç olayıdır.
 Mi’raç, sözlükte “ merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek, yükselme mekânı ve aracı” anlamlarına gelir. Din dilinde ise, Mi’raç, İsra olayının Mescid-i Aksâ’dan sonra gerçekleşen Hz. Peygamber’in (a.s) semaya yükselmesidir. Ehl-i sünnet inancına göre, mi’raç olayı haktır. Kesinlikle doğrudur. Bu konuda yüce haberlerin (âyet ve hadislerin) nassı (delili) vardır. İsrâ sûresinin 1. âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri (1-18) mi‘rac olayına işaret etmektedir. Aynı konuda hadis mecmualarında da kırk beş kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz. Peygamber’den bilgiler nakledilmiştir.   Ancak özellikle bu hadislerdeki ayrıntılı mâlûmat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için, mi‘racın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler verilmiştir. Bu sebeple mi’raç bölümünü inkâr küfrü gerektirmez. Böyle bir kimseye ancak bid’atçı denilebilir. Hadis kaynaklarından öğrendiğimize göre, semaya yükseltilen Resûlullah (a.s) semanın her katında bir peygamberle görüştürülmüştür. Kur’an’da “Sidretü’l-müntehâ” (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre yaratılmışlarca bilinebilen alanın son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının ötesine, Cebrâil’in geçme imkânı olmadığı için Hz. Peygamber (a.s) refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürmüştür.  Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tespiti için görevlendirilmiş olan meleklerin çalışmaları gösterilmiştir.  Nihayet bir beşerin insan olma özelliğini koruyarak Allah’a yaklaşabileceği son noktaya kadar yaklaşmıştır (Bkz. Necm 53/8-9).  Hz. Peygamber (a.s)’ın  Rabbine selâm ve ihtiramını arz ettiği, Allah’ın da ona selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği “Tahiyyat” duasındaki karşılıklı muhaverenin mi‘rac olayı sırasında gerçekleştiği kabul edilir. Mekândan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur’an’ın “âlemlere rahmet” olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed (a.s) arasında, insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında Resûlullah’a, içlerinden günahkâr olanlar-eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyrulacağı müjdelendi; ayrıca kendisine bir hediye olarak Bakara Sûresi’nin halk arasında “Âmene’r-resûlü...” diye başlayan 285-286. ayetler inzal edildi. Mi’raçta İslâm’ın temel ibadetlerinden beş vakit namaz emredildi. Ayrıca bazı rivayetlere göre mi‘racdan dönüş sırasında Hz. Peygamber’e cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterildi. Nihayet Hz. Peygamber (a.s) Mekke’den ayrıldığı noktaya getirildi.
Sonuç olarak, isra ve mi’raç mu’cizesi, Hz. Peygamberin mu’cizeleri arasında yer alan önemli bir mu’cizedir. Nasıl ki, ona vahyin geldiğini kabul ediyorsak, mu’cizelerini de kabul etmemiz gerekir. Pozitivist bir mantıkla yaklaşarak mu’cizeleri inkâr etmek bir mü’mine yakışmaz. Dolayısıyla İsra ve mi’raç mu’cizesinin birinci bölümü olan İsra, muhkem naslarla dayandığı için inkârı küfrü; ikinci aşama olan mi’raç bölümü ise, zanni naslarla sabit olduğu için inkârı küfrü değil ama  ehl-i bid’attan olmayı gerektirir. Bu mu’cize,  ruh ve bedenle birlikte gerçekleşmiştir. Biz İsra ve Mi’raç mu’cizesi konusunda Hz. Ebubekir es-Sıddîk’in  (r.a) söylediği sözü söylüyoruz: “Eğer Peygamber bunu demişse doğru söylemiştir. Biz onun doğruluğuna şahitlik ederiz.”
 
 
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi