İLKE İNSANI OLMAK
“Yâdında mıdır doğduğun gün?
Sen ağlar idin gülerdi âlem.
Öyle bir hayat yaşa ki olsun,
Mevtin sana hande, âleme mâtem.”
Ağlayarak gelmiştin dünyaya ve senin gelişin, seni bekleyenler için ne büyük sevinç olmuştu. Anne ve babanın gözlerinin nuru, gönüllerinin süruru olmuştun. Öyle bir hayat yaşa ki, geride ahdettiğin hiçbir güzellik kalmasın. Kemale erdirmediğin hiçbir güzel gayen kalmasın ve dünyadan yolculuğun için hazırlığını tam yapmış ol. Hak olan ölüm sana geldiğinde, o gün, senin için düğün günü olsun. Geride bıraktığın insanlar için senin vefatın, en büyük kayıpları ve büyük bir değerin göçüşü olsun.
“Üç günlük dünya” derler ama o üç günlük dünyadır ukbayı kazandıran. Tabi ki, ne yapabildiğine bağlı. Dünya, kıymet kazanma mekanıdır ilke insanı için. Kendine kıymet veren, ilkelerin kapı komşuluğuna talip olandır. O komşular ki, ölüm gününde düğününe davetli olanlardır.
Sayın İbrahim Tenekeci’nin bir yazısını okumuştum. Daha önce bu ifadeye, okuma fırsatı bulduğum sayfalarda rastgelmemiştim. Diyordu ki: “Gayesi yarına kalmak olmalı insanın, bugünden bir şey almak değil.” Ne güzel bir ifade, ne güzel bir ilke, ne güzel bir hayat düsturu! Bugünden bir şey almayı ilkesizler için “çalmak” kavramıyla ifade etsek, haksızlık etmiş olmayız sanırım.
“Gök kubbede hoş bir seda bırakmak ve gayesi yarına kalmak. Bu iki güzelliğin kıymetini ortaya koyabilme adına “bugünden bir şey almak” tabirini açmak isterim. Gayesi bugünden bir şey almak olan; kendisine sunulan fırsatları kendi ikbali için değerlendirmekten çekinmez, her fırsatı son fırsat bilir, adaletli olmayı ahmaklık sayar ve elde ettiği ikbali korumak için feda edemeyeceği hiçbir değeri yoktur. Mevcut kudreti ile ne kazanabilirse onu kâr bilir. Bugünden bir şey çalmak, onun tek gayesidir. Bir millet, kıymetini, gayesi yarına kalmak olan insanının çokluğundan alır. Hatta millet olabilmenin en temel şartı da bu değil midir? Bugünden bir şey çalan insanların geride bıraktıkları bir milletleri olmamıştır zaten.
Merhum Ali Ulvi Kurucu Hocamızın kızına nasihati, ilke insanına ne de güzel bir rehberdir: “İnsan sadece şahsi hedef ve gayelerini ön planda tutarak yaşarsa, vefatıyla hatıralardan silinir. Cemiyet, millet ve fikirleri uğruna yaşayanlar, ölseler de gönüllerde kalıcıdırlar. Gözler hep onları arar ve özler. Kim severek yaşarsa, sevilerek ayrılır ve unutulmaz.” İlkeli insanlardır unutulmayanlar. Gök kubbede hoş bir seda bırakandır fikirleri uğrunda yaşayanlar. Adı yarına kalanlardır cemiyeti uğruna savaşanlar.
“Ben bu toprakları, ancak aldığım fiyata veririm” diyen ilkeli insanların savaşıdır Çanakkale. Erinden albayına koca bir alayın şehit olduğu kahramanlık destanıdır Çanakkale. Bu toprakların bedeli kandır ve candır. O gün bu bedeli ödeyebilen çıkmadığı için bu topraklar Müslüman vatanıdır. İlkedir, insana toprak parçasını vatan nimeti yapan. İlkeli insandır vatanına canı gibi sahip çıkan. Allah onlardan razı olsun.
İlkelerine sahip çıkarak yaşamanın bedelini zindanlarla ve yaftalarla ödeyen ama bu külfetleri kendine nimet sayan, ümitsizliğe lügatinde yer vermeyen, “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir, gün doğmuş gün batmış ebet bizimdir” diyen Üstad Necip Fazıl, ilke insanına emanet niteliğinde hayat düsturunu ortaya koymuştur:
“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim.
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.”
Rabbim, sevdiği insanlarla bize yardım etsin ve inayetini üzerimizden eksik etmesin. Her cemiyete, ilkeli idareciler nasip etsin. Gayesi, bugünden bir şey almak (çalmak) olan idareci rolündeki ilke ve adâlet yoksunlarına fırsat vermesin.
İlkelerimiz olsun, rızaya talip,
Mefkuredir insanda her derde tabip.
Ümitsizlik olmasın bu topraklarda.
İman ehli bu millet hep olsun galip.
Duanızı eksik etmeyin efendim.