Herkes Artist
Nedir şu “meşhur” olma merakı insanın? Tanınıyor olmak mı besliyor insanı, takdir edilmek mi, flaş ışıkları mı şaşalı geliyor, yolda görünce öz çekim yapma havası mı? “Para” dediniz… Doğru olabilir nitekim. İnsan belki de unutulmak istemiyor.
Kendisinden bahsedilmeyi neden bu kadar arzu eder insan? Halbuki erenler, kendileri hakkında konuşulmasından mahcup ve müteessir olurlarmış. Bir yer arıyor insan hikayesinin bilindiği. Dillerde, anılarda kaldığı zamanı uzatmak istiyor.
Tanınmış olmak, meşhur olmak tüm dikkatleri üzerinde toplamak bir bedel gerektirir mi ve bu bedel insani, vicdani ve ahlaki hiçbir ilkeyi, hiçbir sınırı gözetmez mi? Meşhur olmanın bu dayanılmaz çekiciliği tüm değerleri yıkacak kadar kuvvetli mi?
“Neden meşhur olmak ister insan” sorusunu sosyoloji ve psikoloji uzmanlarına bırakarak döneyim bizim serlevhaya; meşhur olmanın ilk ve en bilinen yollarından biri artist olmaktı bir zamanlar. Kolay değildi hem, zaten kaç artistimiz vardı şunun şurasında? Hatta bir ara Türk Sineması isme göre senaryo yazmaya başlamıştı. O artistlere özenilir, örnek alınır sahip çıkılırdı. Onların kavga ettiğini, sağa sola saldırdığını görmezdiniz. Velhasıl parmakla gösterilecek kadar azdı artist…
Sinema ile başlayan oyunculuk şekli “artist” ismiyle kurgusal bir dünyanın idol denilen sanal bir görüntüsünü koydu önümüze. Teknolojinin hızlı gelişimi ve sosyal medyanın desteği ile artist olmak artık çok daha cazip ve çok daha kolay olur hale geldi.
Eskiler işin mutfağı derlermiş, emek harcayarak, öyle şaşalı paralarla filan değil, sette yatıp kalkıp filmi bitirmek uğruna gösterilen fedakârlık sonucu sinema oyunculuğunun şöhret olmakla birlikte saygın bir makamı da olmuş.
Sinemanın ve devamında televizyonun tanıtıp şöhret ettiği birçok sanatçı, sinema oyuncusu olarak “artist” kalabilmenin sanatsal yönünü yaşatmış oldu. Tesadüfen artist olanlar çoktu belki ama görece daha meşakkatli bir yol yürüdükleri yadsınamaz.
Günümüz sanal dünyası “artist” ihtiyacını çok daha kolay ve çok daha kazançlı bir şekilde buluyor. Ekranların kolay yoldan bulduğu adaylar daha “artist” bile olamadan ekran tarafından kullanılmış oluyor. Magazine ve şova dönük televizyonların başı çektiği programlar, yarışma ağırlıklı yapımlar sayesinde hiç zorlanmadan kendine, tüketiciye ve ekrana yeni ve kullanıma hazır yüzler sunuyor.
Geçen yıllarda evlilik programlarının önü çektiği formatlar değme emniyet teşkilatlarına taş çıkartacak şekilde yıllanmış mevzuları çözüyor ve bu arada konunun objelerini artist adayı olarak sunmuş oluyor.
Son yılların revaçtaki yarışma programları halkın içinden bulduğu karakterlerle hem yapım çeşidi aramıyor hem de konuk bulmada sıkıntı yaşamıyor. Özellikle seçilip yarışmaya sokulduğu ayan beyan belli olan uç karakterler sayesinde programlar izlenme oranlarını koruyabiliyor. Bir yemek yarışması programında şefler, yarışmacı olarak gelen adaylara format gereği yüksek tondan uyarılarda bulunuyor yani bildiğin azarlıyor. Yemeği yapamadı diye ağlıyor artist adayları. Aslında iki taraf da işin nihayetinden memnun gözüküyor.
Sanal medya ya da sosyal medya işi daha da düşürdü sanki ayağa. Hemen herkesin elinde bulunan video kamera sayesinde taklit yeteneği olanlar, dans edenler, gülenler ağlayanlar kısa kısa çektikleri filmlerle artist olma sevdalarına bir adım daha yaklaşmış oluyor. Herkes de video kamera yok mu? Cep telefonununuz da mı yok…