Osman Uzunkaya
Osman Uzunkaya Hafız İsmail (68)

Hafız İsmail (68)

              Mektep konusundaki düşüncelerini kendisine heyecanla anlatan; hafız İsmail, muhtar kara Mustafa ve gazi Çavuş’u dikkatlice dinleyen Sevim öğretmen, birkaç kez yutkunduktan sonra; “Bana biraz zaman verin, düşüneyim.” Dedi. Onun bu işe sıcak bakmadığı her halinden belliydi. Uzun süren suskunluğuyla yüz mimikleri adeta konuya ilgi duymadığının habercisi gibiydi. Ertesi gün muhtar kara Mustafa’yı okula çağırtan Sevim öğretmen ona; “Dünkü konuyu düşündüm, taşındım. Bu işin olmayacağı kanaatine vardım.” Dedi. Muhtar kara Mustafa’nın cevap vermesini beklemeden; “Bu yavrucaklar aynı günde hem okulda hem de mektepte nasıl okuyacaklar? Ya derslerine ne zaman çalışacak, ödevlerini ne zaman yapacaklar?” Diye devam etti.  Sevim öğretmenin bu sözü muhtar kara Mustafa’yı rahatlatmıştı. Hiç renk vermeden; “Orasını ben bilmem öğretmen hanım, bunları git hafız İsmail’e söyle!” Diye çıkıştı. Sevim öğretmenin yüzü gerildi. Birkaç kez yutkunduktan sonra yarı üzgün bir halde muhtar kara Mustafa’ya; “Söylemesine söylerim amma sizin desteğinize ihtiyacım var!” Diye ilave etti. İkili aralarında epeyce konuştular. Hafız İsmail’i bu fikrinden caydırma görevini muhtar kara Mustafa üstlenmişti.  Çünkü hafız İsmail, muhtar kara Mustafa’yı dinler, onun bir dediğini iki etmezdi. Her ne kadar hafız İsmail ile gazi Çavuş bu işe oldubitti gözüyle bakıyorlarsa da, heyecanları bazı şeyleri düşünmelerine mani oluyordu. Göz ardı ettikleri ve akıllarına gelmeyen bu şey, çocukların okuldan sonra mektebe devam etmeyi isteyip istememeleri ve daha önemlisi de ailelerinin onlara müsaade edip etmeyeceğiydi. Burası köy yeriydi. Bura da işten güçten başka bir şey yoktu.  Kız çocukları annenin, erkek çocukları ise babanın eli ayağıydı. Zamanı gelince tarlalar sürülüp ekilecek, daha sonra baş veren mahsuller biçilecekti. İşin, koşturmanın haddi hesabı yoktu. Rezilliğin bini bir para derlerdi ya, aynen öyleydi. İşler saymakla bitmezdi. Bahar geldi mi bostana girilir toprak aktarılıp fidanlarla buluşturulurdu. Sonrası daha meşakkatliydi. Toprağın çapalanarak sulanması, fidanların ayrık otlarından temizlenmesi, yetişen sebzelerin özenle toplanması icap ederdi. Ya meyveye durmuş ağaçlar, onların meyvelerini toplamak çocukların en temel işiydi. Onların en çok yaptığı işlerden biri koyun çobanlığıydı. Zaten çoğu yerde kadınlar ve çocuklar çalışır, erkekler ense yapardı. O yüzden hafız İsmail bu düşüncesinin uygulanma şansı neredeyse yok gibiydi.

              Muhtar kara Mustafa’nın hafız İsmail’e, Sevim öğretmenle kendisinin bu işe razı olmadığını söylemesi hafız İsmail’de hayal kırıklığına sebep oldu. Muhtarla konuşur konuşmaz gazi Çavuş’un kapısını çaldı. Gazi çavuşa muhtarın kendisine söylediklerini aktardı. Hafız İsmail’in ortaya attığı ve gazi Çavuşun da hararetle desteklediği,  öğrencilerin okuldan sonra mektepte okutulması fikri şimdiden destekçilerini kaybetmeye başlamıştı. Gazi Çavuş bu duruma üzülmüştü. Hafız İsmail’e; “Allah, Allah! Şu adamın yaptığına bak!” Diye söylendi. Hafız İsmail; “Hayırlısı olsun Gazi ağa” Diyerek onu teselli etti. Bir müddet başını iki elinin arasına alarak düşünen gazi Çavuş; “Benim adım gazi Çavuş’sa bu iş olacak hafız!” Diye bağırdı. Hafız İsmail, onun bu çıkışından memnun oldu. İçinden, gün doğmadan neler doğar diye geçirdi.     (devam edecek)

              Sağlıcakla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi

Bitsin

29 Ağustos 2024 Perşembe 00:03