Musab Seyithan
Musab Seyithan Cevat Akşit Hoca, Şecaat Arzedeyim Derken…

Cevat Akşit Hoca, Şecaat Arzedeyim Derken…

              Televizyon kanallarında yaptıkları programlarla toplumda belli yer edinen, biraz prestij kazanan bir çok hocamız, o statünün verdiği cesaretle, sözün de şehvetine kapılarak aynı davaya hizmet eden hatırlı hocalara amacını aşan laflar edebilmektedirler. Bunun son örneği, geçen hafta sosyal medyada paylaşılan bir videoda, Mustafa Cevat Akşit hocanın Hayrettin Karaman hocamız hakkında söyledikleri ipsiz-sapsız sözlerdi.

              Bu tür açıklamalar, ümmetin birliğine, âlimlerin izzetine ve de Müslümanların dini ve sosyal hayatına fayda sağlamıyor. Ümmeti ayrıştıran değil, birleştiren bir konumda olması gereken hocalarımızın, ilimlerine yakışır şekilde sorumlu davranmaları gerekir. Özeliniz sizde kalsın. Takvanızı Allah’a arz edin. Fakat bu ümmetin kalbine ümit aşılayın. Uhuvvet,  nezaket, vakar ve ilmin o engin hikmetli bakış açısını aşılayın.  

              Konuya geçersek; bu videoda “Kendisinin koyu bir İmam Azam bağımlısı olduğunu, bundan hiç taviz vermediğini, Hayrettin Karaman hocanın ‘İmam-ı Azam’ın gölgesine sığınmaktan kurtulmak gerektiğini, bu kabuğu parçalamamızın lazım geldiğini’ söylediğini ifade ediyordu. Ayrıca zât-ı âlilerinin iki fakülte bitirerek Erzurum’da doktorasını yapıp İzmir Yüksek İslam Enstitüsüne atandığını, kariyer olarak Hayrettin hocadan üstün olduğu için müdürün, dersleri Hayrettin hocadan alarak kendine verdiğini, buna da Hayrettin hocanın kızdığını söylüyordu. Hayrettin Karaman hocanın yetiştirdiği talebelerin hemen her konuda kanaat belirttiklerini ifade ediyor, Hayrettin Karaman hocanın da talebeliğinde İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde okurken merhum Ahmet Davudoğlu hocaya itiraz ettiğini, dolayısıyla kendisi gibi durmadan kanaat belirterek itiraz eden öğrenci yetiştirdiğini…” filan anlatıyordu.

              Cevat hoca, “Ben İmam-ı Âzam’a çok bağlıyım, bundan da hiç taviz vermem” derken doğru söylemiş olmuyordu. Prof. Dr. Muhammed Ebû Zehra, İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi adlı eserinin “İmam Ebu Hanife ve Mezhebi” bölümünde, İmam-ı Âzam’ın eğitim metodunu aynen şöyle anlatıyor: “İmam Ebu Hanife, doğrudan doğruya dersi anlatmazdı. Herhangi bir meseleyi ele alır ve ortaya kordu. Sonra bu meseleye ait hükümlerin dayandığı esasları açıklar ve talebeleriyle bunun üzerinde münakaşa ederdi. Herkes kendi görüşünü açıklardı. Onlar, bazan hocalarına uyar, bazan da onun içtihadına muhalefet ederdi. Kimi zaman da yüksek seslerle ona itirazda bulunurlardı. Mesele bütün yönleriyle incelendikten sonra o, bu karşılıklı konuş­maların neticesinde meydana gelen görüşü ortaya kordu ki, onun ulaştığı bu görüş, meselenin kesin bir çözüm şekli olurdu. Artık bu görüşü, bütün talebeleri kabul eder ve beğenirdi.”  

              Şüphesiz bu metodu, ancak büyük bir ruha, güçlü bir şahsiyete sahip olanlar uygulayabilirler. İşte Hayrettin hocanın uyguladığı bu metottur. Kasılarak “Ben Ehl-i Sünnetim yahu” demekle “Ehl-i Sünnet” olunmuyor. İmam-ı Âzam’ın eğitim metodunu uygulayan mı Ebu Hanife’ye daha yakın oluyor, yoksa ortaokul öğrencisine ders anlatır gibi Üniversite öğrencisine ders işleyen mi daha yakın oluyor? Hanginiz Ehl-i Sünnet imamımın peşinden gitmiş oluyorsunuz?

              Cevat hoca, bu videosuyla; gırtlağına kadar bidat ve hurafeye gömülmüş ama bu durumunu “Ehl-i Sünnet” yolu zanneden fakat Seyit Kutup, Mevdudî, Hayrettin Karaman gibi topluma ve tarihe mal olmuş ve hayatlarını imanlarına şahit kılmış birçok âlimi “Ehl-i Sünnet” dışı ilan eden çakma Ehl-i Sünnetçi Cübbeli ve haşhâşilerini sevindirmiştir. Aklıselim sahibi ve ilmin değerini bilen insanlar, Cevat hocanın çapını, pî sayısını ve özgül ağırlığını iyi bildiği gibi, Hayrettin hocanınkini de iyi bilir. Her ikinizin de talebesi olmuş öğrencilerinizden bir grup, bu videonuzu dinledikten sonra bakın sosyal medyada ne paylaşmışlar:

              “Cevat hocam! Bunları söylerken diyelim ki; İlâhî sicil kayıtlarını bir an için unutup bu gerçek dışı sözlerinizle tâbilerinizi kandırabileceğinizi düşünmüş olabilirsiniz. Ama o yıllarda hem sizin ve hem Hayrettin hocamızın talebesi olmuş bizleri hiç mi aklınıza getirmediniz? Biz daha ölmedik hocam, hayattayız. O günleri unutmuş da değiliz. Sizden önce Fıkıh hocamız Hayrettin Karaman’dı, bu doğru. Biz ondan çok ama çok şey öğrenmiştik. Teneffüslerde bile etrafını çevirir, sorular sorardık, her sorumuza tatmin edici cevaplar da alırdık. Maalesef hocamız kendi isteği ile İstanbul’a gitmeye karar verdi ve biz üçüncü sınıfta iken bize veda etti, gözyaşları ile uğurlamıştık hocamızı 1975 yılında… Sonra siz geldiniz ve dördüncü sınıfta sizinle Fıkıh dersi yaptık. Yani siz Hayrettin Beyin elinden derslerini almadınız. O sizden önce İzmir’den ayrılmıştı… Cevat Hocam, siz de biliyorsunuz ki, Hayrettin Bey gibi bir hocadan sonra siz çok sıkıntı çekmiştiniz. Soru sorduğumuz zaman bize kızar, hop oturup hop kalkardınız. İtiraz eden arkadaşları bağırarak korkutacağınızı sanırdınız.” (İsmail Zengin, Prof. Dr. Habil Şentürk, Osman Kılıç, Muazzez Uysal Yenilmez, Mustafa Yılmaz (Trabzonlu), Mehmet Ali Gökpınar, Mestan Günel-İzmir YİE 1975/76 son sınıf öğrencileri).

              Cevat hoca şu anda 82 yaşında. Belli yaşın üzerine çıkan bazı insanlar, aynen merd-i kıpti gibi, şecaat arz edeyim derken sirkatin söylemekteler. Çingene kahramanlıklarını anlatırken yaptığı hırsızlıkları dile getirirmiş. Hayrettin hocamız, “Öğrencilerin, ‘geçmişi olduğu gibi tekrar’ etmeyip günümüze hitap edenlerini alıp, hitap etmeyenleri de kendi çağında bırakmayı, hep tüketmeyip üretmeyi önceleyerek yetiştirme” yolunu seçerken Cevat hoca, geçmişte yazılan kitaplar ne diyorsa aynen tekrar ederek, üzerine bir şey koymadan maziyi günümüze ‘olduğu gibi’ taşıyarak, onlara hiç söz hakkı vermeden öğrencilerine öğretiyormuş. Üniversite eğitimi bilgi hamallığı değildir. Geçmişten kopmadan, hâli ve istikbali inşa etme eğitimi verilmelidir. İslam’ın kıyamete kadar değişmeyen sâbiteleri vardır, bunlar tartışma konusu olamaz. Ama İslam’ın, hakkında ana ilkeler koyup ayrıntıya girmediği veya hiç değinmediği siyasi, sosyal ve ticari sahada, içtihatla çözülen geniş bir mubah alanı vardır. Bu alanlar, değişmeye elverişli alanlardır. İctihadî konular, her zaman güncellemeye açıktır. “Ezmanın teğayyürü ile ahkâmın tağayyuru inkâr olunamaz/Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişmesi inkâr edilemez” Mecelle kaidesi bunu ifade eder.

              Cevat hoca, bu anılarına, Sakarya İlahiyat Fakültesinde görev yaparken, o günün Dekanı Fetöcü Suat Yıldırım'ın nasıl figüranlığını yaptığını, İhsan Süreyya Sırma hocanın aleyhine açılan soruşturmanın raporunu aleyhte yazarak İhsan hocanın Fakülte ile ilişiğinin kesilmesini nasıl sağladığını da anlatsaydı daha yüreklice konuşmuş olurdu.

              Ayrıca “Otuz beş yıldır yakından tanıyan biri olarak hocam hakkında tanıklık yapmaktan daha tabii ne olabilir ki…” diyen İslam Hukukçusu Prof. Dr. Recep Cici, hocası Hayrettin Karaman hakkında şunları söylüyor: “Hayrettin hoca geçmişi iyi bilen, klasik fıkıh kitaplarını çok iyi okuyan, iyi anlayan ve dönemin içtihatlarının çözümündeki dinamikleri yani gerekçeleri yakalayan ve onları günümüze taşıyan, böylece sorumluluk bilinciyle ümmeti daha iyiye taşımak adına taşın altına elini koyan bir âlim, fakih ve mücahittir... Sonuç olarak; Fatih’in Molla Hüsrev hakkında ‘Zamanımızın Ebu Hanife’si’ dediği gibi, Hayrettin Karaman da deyim yerindeyse bu aciz ve fakire göre de ‘Zamanımızın Ebu Hanife’sidir, diyorum...”

              Fazla söze ne hacet, ondan ilim alan ve şu anda akademisyen ve hoca olarak görev yapanların sözü üzerine söz söylemeye gerek yoktur. Anlayana.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi