En Sevgiliyi Anmak-Anlatmak-YAŞAMAK…
İster düşünce, ister duygusal içerikli olsun yazı yazarken kimi durumlarda oldukça zorlanırsınız. En içten anlatımlarla en güzel kelimeleri de kullansanız bir şeyler hep eksik kalır. Hissettiklerinizi satırlara dökecek cümle bulamazsınız. Çünkü bahsetmek istediğiniz konu için seçeceğiniz kavramlar acizdir.
Yüreğinden geçen sözlerin kâğıda dökülmüş halini görmek bu bakımdan insanları hayli mutlu eder. Hislerinize tercüman olanı bulmuş olursunuz.
Fakata öyle durumlar vardır ki, seçilen sözcükler hep eksiktir hepte eksik kalacaktır. Ne yaparsanız yapın kullanacağınız kavramlar seçtiğiniz konuyu yüceltmek şöyle dursun yakinen dahi ifade edemeyecektir.
Aktardıklarımla doğada ya da toplumsal hayatta karşılaşmanız mümkün. Örneğin harikulade büyük bir tabiat güzelliğini, bir şelaleyi ya da büyük bir dağı tarif ederken kullanacağınız çağrışım anlatım açısından eksik olabilir. Böyle durumlarda hayran kaldığınız eser, kavramı yüceltmez, bilakis onun sayesinde anlam kazanır.
Görebileni derin bir tefekküre sürükleyen tabiat eserleri bir yana, sözlere dökülen tabiatın en şerefli mahlûkatı insan hele ki Peygamberse, kavramlar hiç olmadığı kadar anlamlı hale gelebilir.
Sadakat Hz. İbrahim ile iffet Hz. Yusuf’la, sabır Eyüp Peygamberle, alçakgönüllülük-şefkat Hz. İsa ile cesaret Musa Aleyhisselam’la tanımlanmıştır.
Hele birde Cenab-ı Hakk’ın "Habibim" dediği Hz. Peygamber’den söz ediyorsak, hangi kavramı kullanırsanız kullanın, hangi tasviri yaparsanız yapın tüm tanımlamalar ve kelimeler aciz kalacaktır. Onun bütün bir yaşamını göze aldığımızda tek bir kavram bulmak neredeyse imkânsızdır.
Hoşgörünün ve insan sevgisinin yeryüzündeki sönmeyen temsilcisi Hz. Mevlana “Ben, felekler, âlemler genişliğinde bir ağız isterim; tâ ki meleklerin bile gıpta ettiği o büyük zattan söz edebileyim” diyerek Peygamber Efendimizi anlatmanın zorluğunu dile getirmiştir.
Sabrın kalesi, sevginin anahtarı, adaletin timsali, ilmin rehberi Hz. Peygamber’i, söz ustası Hz. Mevlana bile anlatırken aciz düştüğünü söylemektedir. Çünkü gerek dış görünüşü ve yaşantısıyla gerekse hal ve tavırlarıyla Peygamberimiz tek ve eşsiz bir örnektir.
O’na atfedilen, ruhunda ve yapısında olan tüm güzelliklere karşın, birçoğumuzun bırakın katlanmayı anlayabilmekte bile zorluk çektiği sıkıntılar yaşamıştır.
Doğmadan önce babasını, altı yaşında annesini, sekiz yaşlarında ise dedesini kaybetmiştir. Arapların çok önem verdiği erkek çocuğunun olmaması, en zor yıllarda eşini ve amcasını kaybetmesi, daha yaşarken torunlarına “ümmetim ümmetim” diyerek göz yaşı döktüğü insanların edeceği zulmü görmesi omuzların taşıyamayacağı bir yüktür.
Mana da yaşadığı cefalara maddi sıkıntılarda eklenmiştir. Tüm malvarlığını insanların hidayete ermesi için dağıtıp zenginken fakirleşen, yiyecek hiçbir şey olmadığı için üst üste oruç tutarak günlerini geçiren, acıkan karnına taş basmak zorunda kalan Alemlerin Efendisi, zaman zaman eşleri karşısında (onların maddi isteklerine cevap veremediği için) aciz kalmış, evini-barkını, doğduğu büyüdüğü şehri, daha önce arkadaşları ve akrabaları olan insanların zulmü yüzünden terk etmiştir.
O’nun satırların bile yazmaktan çekindiği sıkıntılarını ve imtihanlarını hangi tek kavramla açıklayabiliriz?
Tüm bu çileler karşın, en güzel örnekler yine onda toplanmıştır. Sevgisi, sabrı, şefkati de hüzünleri kadar büyük olmuştur.Müşvik bir dede, örnek bir baba, anlayışlı bir kayınpeder, gerçek bir komutan, müthiş bir eştir.
Anlattığımız güzel huylar ve kavramlar, onun sayesinde, O’nun adıyla birlikte anıldığı için daha anlamlı hale gelecek daha da büyüyecektir.
O halde ne söylersek söyleyelim, O’nu anlatmamız tam anlamıyla mümkün değil. Ve artık anlatmak yerine anlama, idrak etme, örnek alma, yaşama zamanıdır.
Ancak Peygamberimizi davranışlarımızda yaşatabiliyorsak, O’nu sevebilmiş olabiliriz. Ayrımcılığa, kutuplaşmaya, ötekileştirmeye son verdiğimiz takdirde kelimelerle anlatamasak ta, davranışlarla “Alemlerin Gülü’nü” yaşıyor olacağız. Farklı dinlerden olan insanları bile, Medine vesikasıyla birlikte tutmayı başaran Sevgili Peygamberimize, aynı dinden olmamıza rağmen farklı cemaatlerde, ırklarda olmamızı bahane ederek birbirimize düşman olmamızı nasıl izah edebiliriz ki?
Her zaman örnek ve önder olan hayatını, sadece okuma ve anlatmayla değil, içinde bulunduğumuz Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle yaşayabilmek duasıyla.
Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.