Gökhan Darılmaz
Gökhan Darılmaz İmam Hüseyin’e Mektup

İmam Hüseyin’e Mektup

Her mektubun giriş cümlesinde karşındakine bir hitapta bulunursun ya…

Ben seni nasıl selamlasam, nasıl çağırsam ne diyerek ansam karar veremiyorum…

Yalnızca adın bile gönüllerde uçsuz bucaksız sevginin, özlemin, mahcubiyetin izlerini taşırken, böyle bir aşkın muhatabına seslenmek kolay mı?

Sen ki Resulün “ Cennet gençlerinin efendisi” dediğisin, sen ki Ali ve Fatma’nın gözbebeğisin.

Çocukluğundan gençliğine her anın, her hatıran güzellik, iyilik, merhamet ve yücelik dolu…

Hani ağabeyinle birlikte kaybolduğunuzda, Peygamberler incisi telaşlanıp, göğsü daraldı ve ikinizi birbirinize sarılmış bir halde görünce de gözyaşı döküp, Allah’a hamd etmişti ya…

Hani ağabeyinle güreş tuttuğunuzda seni Cebrail, ağabeyini ise Hz. Peygamber desteklemişti yaa..

Hani Hz. Peygamberdevesi olmadığı için senin istediğini almaya koşarak gider ve senin yanına alırken de omuzda taşırdı ya…

 Hani Peygamberler gülü senin için,”Hüseyin bendendir bende Hüseyin’denim, Hüseyin’i seven beni sever, beni seven Allah’ ı sever ” demişti ya…

 Bir keresinde vaaz ederken, yaramazlık yapmıştın da seni hurmayla oyalarken, sen hurmanın yarısını o hayırsıza, çocukluk arkadaşına Ömer Bin Saad’ a vermiştin yaa…

 Hani vefat etmeden kısa bir süre önce güzel ve temiz olman için hasta haliyle, kadınların en hayırlılarından, babasının annesi Hz Fatımatül Zehra zaten “pak” olan seni yıkamıştı ya…

Tüm bunlar aklıma gelince kalbimde tarifsiz bir acı oluyor ey şehitlerin efendisi.

Güzel anıların mutluluğu şahadetinin asırlar geçse de kaybolmayacak acısına karışıyor…

 Evet sen asla zulme boyun eğmedin ve hiçbir insan evladının taşıyamayacağı bir yüreğe sahiptin.

Sadece kendini düşünüp, “Maslahata kurban” edebilirdin kendini yada nicelerimizin yaptığı gibi zulme sessiz kalabilirdin.Hatta bir valilik istesen hiç düşünmeden ayaklarına serilebilirdi. Ama sen bunları yapmadın.

Allah adına yemin edilmiş ve aktini bozmakta en ufak bir tereddüt yaşamayan nasipsizlere karşı çıktın.

Senden imdat isteyenlere, ihanet etmelerine rağmen cevap verdin ve “Tarihsel sorumluluğundan ” kaçmadın. Taşıdığın sorumluluğun bilinciyle güzel günlerin ardından yaşanan fetret devrine sarsılmaz bir dirayetle karşı çıktın…

O günler ki, Müslümanların üzerinde kara bulutların döndüğü, eza ve cefa yağmurlarının yağdığı zamanlardı…

İslam büyük bir tehlike altında, dedenin emaneti paramparça edilirken, kıymetli olan her şey kıymetsiz hale geliyor, güçlü olan haklı sayılıyordu…

O günler ki, Medine tarumar ediliyor, Kabe saldırıya uğruyor, saygın sahabeler korkutulup susturuluyor. “Bedrin intikamı” alınacak diye soysuzlar türüyordu…

Akrabalık, şan, şöhret, sınıfsal ayrılıklar kıymetli hale geliyor yani peygamber neyle savaştıysa hepsi ters yüz ediliyordu…

Tüm bu yaşanılanlar düzelmesi için bir kurbana ihtiyaç vardı.

Müslümanlığın yeniden uyanması için büyük bir acıyla imtihan edilmesi gerekiyordu…

.Öyle bir acıydı ki yaşadığın kaç gönül dayanabilir ?

Yalnızca sen kurban gitmedin ey şehitlerin efendisi..

Yanına 72 yarenini de alıp, layık olduğun yere Cennete göçtün.

Hala düşünürüm de aklım almaz…

Hiçbir baba kundaktaki çocuğunu, genç yaştaki evlatlarını, kardeşlerini gözlerinin önünde tek tek kaybetmeye dayanamaz ve yine hiçbir lider mahiyetindekilere on gün yemek ve su verilmemesine dayanamaz.

 Bunun için sağlam bir yürek gerekir, iman ve karakter gerekir…

 ve bunun için ciddi bir terbiye ve sabır gerekir…

En önemlisi bunun için Hüseyin olmak gerekir….

Ey şehitlerin efendisi sana dair daha neler desem bilemiyorum.

Sözlerime ümmetin davranışındaki yanlışların mahcubiyeti ekleniyor…

Senden sonra elbette ki anlayan, sana hüzünlerini ve teşekkürlerini gönderirken, kavramlarını koruyan, taraftarların oldu.

Ancak üzülerek söylüyorum ki, çoğumuz ya sana ağlamadı bile yada anlamadı.

Kendi korkaklığı ve satın alınmışlıklarını mazeretler göstererek “ADALETİ MASLATA KURBAN ETTİLER”.

            Zor zamanlarında Müslümanları yalnız bırakıp kendi grup ve cemaatlerinin akıbetini düşündüler.

 Bunlar adeta sana ağlarken, sana ok fırlatan Kufeliler gibiydiler.

 Ama hamd olsun ki, ismin tarihe ve özgürlük isteyen, ezilmiş halklara her zaman bir rehber olarak yazıldı.

Bugün, her ailede bir Hasan bir Hüseyin ismi var ama hiçbir ailede Yezit ismi yok. Mezhepsel ve grupsal, hizipsizliğe rağmen sen herkesin gönlünde bir kahramansın.

Her bilinçli Müslüman Muharremin 10’u geldiğinde bir hüzün içinde ve yarın Allah Resulüne yani dedene verecekleri cevabın endişesindeler.

Hani son sözünde demiştin ya “Eğer Allah’ın dini Hüseyin’in kanına ihtiyaç duyuyorsa, ey kılıçlar durmayın alın beni ” …

Senden 1333 Yıl sonra, akan kanının acısı yüreğimizi hala sızlatmakta.

İsminin zikredildiği ortamlarda, akan gözyaşlarımla birlikte  aziz arkadaşların ve hatıran karşısında saygı, mahcubiyet ile dua ediyorum.

Allah bizi sizden ve sevginizden ayırmasın. Amin…

Hayırlı İşlerinizde Başarılar Diliyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gökhan Darılmaz Arşivi