Hakan Bahçeci

Hakan Bahçeci

Eksik Kalıyoruz Eksiliyoruz

Eksik Kalıyoruz Eksiliyoruz

“Nasılsın” dedim.

“Eksik” dedi.

“Tamam” olmaya kastın mı var azizim? Hem nasıl “tamam” olur insan geçici ve fani dünyanın mahdut zamanıyla. Olmuyor işte zaten, yarım kalıyor bir şeyler, natamam ve nakıs; yetişilmemiş vapurlar, kaçırılmış trenler, bitirilmemiş şiirler… Hepsi gelip, zaten eksik yüreğine sökün ediyor, teselli yerine söylenen söz çare etmiyor, verilen reçeteler aciz kalıyor.

Ne zaman bir cümle kuracak olsan vefaya dair, sevdaya ve aşka, vuslata misal… Diğerkâmlık üzerine söz açsak, yoldaşlığı mevzu etsek, ruha dokunan iki beyit söylesek daha cümle bitmeden, henüz virgül bile koymamışken bir nokta gelip cümlenin orta yerinde, yer buluyor kendine. Yarım bırakılmış cümlelerin tam da ortasına o noktayı koyan kalemin sahibi değilim ama eksilen yine ben oluyorum sessizce.

Gitmeler eksik bırakıyor daha çok. Hiçbir şey gitmiyorsa yıllar gidiyor, gözünün feri, kollarının mecali, ayaklarının dermanı gidiyor. Bir dost gidiyor misal hem de derin bir boşluk bırakarak, boşluğa alışıyorsun da eksik kaldığını hep o boşluk hatırlatıyor. Öylesine gidenler var, çekip gidenler, kahredip gidenler, küsüp gidenler… Haydi, onlar tamam da yüreğini söküp gidenler, yarını, yarınını eksilterek gidiyor.

Kalırsa acı bir hatıra kalıyor geride, üç beş fotoğraf, kekremsi bir tat, yarım hayaller, çıkılmamış yollar kalıyor. Aynı tatta olmuyor kahven, fincanın biri eksik kalıyor. Yürüdüğün sokaklar bile farkına varıyor eksildiğini, eskidiğini; susuyor kaldırımlar ve bir gece vakti sokağın ortasında korkunu dindirmek adına bir şarkı mırıldanıyorsun yalnız başına.

Her şey ve herkes “tamam” olsun diye uğraşırken kurduğun sofranın etrafında, bir bakıyorsun baban çekiyor elini sofradan. Bir kaşık eksilmiyor sadece, içinden bir şeyler eksiliyor ve sen tarif bile edemiyorsun nedir eksilen. Evladın gidiyor, hem de bile isteye, sendeki hasreti yok sayarak ki harlanıyor da yakıyor, söndürmeye çağlayanlar eksik kalıyor. Bir dilim ekmek yeter oluyor da duana âmin diyecek nefes yok olup gidiyor.

Vefa çekiliyor aramızdan, merhamet burçları kimsesiz. Vicdanımızın bir sesi de var mıydı sahi? Kötülük böyle kolay böyle pervasız nasıl da eksiltti “iyi” olmanın zenginliğini. Misal ne iyiydi, yıldızlar parıldarken gökyüzünde, yakamozları izlemek bir nisan akşamında. Önce yıldızlar terk etti şehrimizi, sonra ikindi yağmurları.

Ne çok övünüyor ve ne çok çoğalıyor insan. İnsan çoğaldıkça dünya eksiliyor. Şehirler eksiliyor binalar yükselip göğe ulaştıkça. Gidilecek yer bırakmıyor insan, bastığı ve baktığı her yeri önce harcıyor sonra eksiltiyor, eskitiyor. Yarına dair hırsı ve arzusu daha da çoğalmak olunca insanın yarınlar eksiliyor. Natamam bir dünyanın geçiciliğine inanmak istemeyen bedbaht insanların arasındayım eksik yanlarımı ararken.

Kapıda bir kedim vardı, sabahları uğradığım bir simitçi, daha dün cebimdeydi ateş kehribar tespih, hani baban vermişti. Tespih koptu, dağıldı taneleri, simitçi terki diyar eyledi, kedi halimi beğenmedi, çekip gitti. Sonra sen gittin, o gitti, söz çekildi aramızdan, şarkılar da susar kim bilir şimdi. Kendinden de eksilirmiş insan, kendinden gider gibi. Kendimden gidiyorum artık, eksik kalacağımı göze alarak. Velhasıl paşam, tükenmemiş hiçbir hayat, eksilmekten azade değil, artık bildim, varsın eksileyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi