DÜNYANIN EKONOMİYLE İMTİHANI
FED’in politika faizleriyle oynamayıp sabit tuttuğunu açıklaması, ülke ekonomileri için geçici can simidi işlevi gördükten sonra, bu açıklamanın altında yatan derin anlamın ne olduğu ortaya çıkmaya başladı. Global ekonomilerin hemen tamamının içinde bulundukları ekonomik sorunlarının ve risk düzeyinin yüksekliği, geleceğe yönelik iyimser havanın da dağılmasına yol açtı. 17 Eylül kararı sonrası ortaya çıkan bu ekonomik manzara sonucu, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki sevinç de kısa süreli oldu. Zaten FED faizleri neden artırmadığını açıklarken, dünya ekonomisinin genel ekonomik görünümündeki durgunluğa dikkat çekerek ipuçları verdiğini ve bu durumdan gelişmekte olan ülkelerin birinci derecede etkileneceklerinin beklendiğini hatırlamakta fayda var. Piyasalardaki durgunluğun hem nedeni hem de sonucu olarak nitelenebilecek bir gelişmede emtia fiyatlarındaki gerilemedir. Bu durum emtia ithalatçısı ülke ekonomilerine, giderlerini ve dövize olan bağlılıklarını azalttığı için olumlu katkı yaparken, emtia ihracatçısı ülkelerin gelirlerini de ciddi boyutta azaltmaktadır. Bu iki karşıt durumun yansımaları, küresel ekonominin büyümesinin veya resesyona girmesinin de belirleyicisi olacağını gösteriyor.
Küresel ekonomi açısından esas önemli tehlike, Çin’in temelde ihracat performansının düşüklüğünün ortaya çıkmasına bağlı olarak üretimin ve ithalatının azalmasının, global ekonomiyi sarsarak durgunluğa itmesidir. Çin ekonomisinde üretimin azalmasının belirtildiğinden daha kötü durumda olduğu, verilerin doğruluğundan şüphe edildiği, aslında büyümenin %5’ler civarında hatta daha düşük seviyelerde seyrettiğinin dillendirilmesi, geleceğe yönelik olumlu havanın dağılmasına yol açmaktadır. Çin’in üretiminin önceki yüksek düzeylere tekrar gelmesinin zaman alacağı göz önüne alındığında, dünyanın ekonomiyle mücadelesinin zor ve uzun süreceği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde Japonya’nın ekonomisini deflasyonist ortamdan kurtarmak için piyasaları harekete geçirecek politika uygulamalarına uzun bir süreden beri devam etmesi, şimdilik beklenen sonuçlar ortaya çıkmamasına rağmen durgunluğun azalacağı yönündeki ümitleri güçlendirmektedir.
Fransa’nın Moody’s tarafından büyümesinin düşüklüğü ve bütçe sorunları nedeniyle kredi notunun indirilmesine rağmen, ECB’nin piyasaların ihtiyacı olan parasal genişleme politikalarına devam edileceğinin ifade edilmesi ve istifadan önce uluslararası kreditörlerle anlaşma yolunda önemli mesafeler kat eden Tsipras’ın Yunanistan’da yeniden seçilmesi de AB ekonomileri ve piyasalarını olumlu etkiledi. Bu sonucun büyüme rakamlarına artı yönde yansıması ise AB’nin özellikle bölgesel düzeyde, çevre ekonomilerin ihracat ve ithalatlarını artırması açısından büyük önem taşımaktadır.
Ülkemiz FED kararından sonra, tıpkı gelişmekte olan ülkeler gibi ekonomik sorunlar ve kırılganlıklarla uğraşmakta, bunların üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Bu yolda iç ve dış faktörlerle mücadele etmek zorunda olduğu, hepimizin kabul ettiği bir gerçektir. Dış faktörler olarak; FED kararının genel etkilerinin yanı sıra Fitch’in olumlu (kredi notumuzu kamu maliyesinin ve mali disiplinin sağlam yapısını gerekçe göstererek değiştirmemesi) ve olumsuz uyarılarda bulunması (siyasi görünümün ve yapılacak seçim sonuçlarının belirsizliği, terör olaylarının genel ekonomik yapıyı etkileme potansiyelinin yüksekliği, uygulama konacağı açıklanan ekonomik, sosyal içerikli reformların ikinci plana itilmesi) şeklinde sıralanabilir.
İlgili siyasilerimizin iç siyasetin gereği ve kendi seçmenine bir mesaj verme amaçlı olarak zaman zaman uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına sanal tepkilerini bir kenara bırakıp, olaya ciddi pencereden bakmakta fayda var. Tüm dünyada ekonomi çevreleri tarafından referans olarak kabul edilen bu kuruluşların raporlarına büyük önem verilmektedir. Borç alırken-verirken tüm ülkeler bu kuruluşların yorumlarına bakarak daha düşük veya daha yüksek faiz oranlarıyla borçlanabilmekte, küresel sıcak paranın ve doğrudan yabancı sabit sermaye yatırımlarının yönü, bu kuruluşların görüşlerine göre şekillenmektedir. Bu nedenle söz konusu kuruluşların ülkemiz ekonomisiyle ilgili olumlu yorumlarda bulunması; daha düşük faiz oranlarıyla dış kaynaklardan borçlanabilme, güvenilmemesi gerektiği bilinmesi şartıyla kısa gün dostu sıcak para ile doğrudan yabancı sabit sermayenin ekonomimize daha fazla girmesiyle eş anlamı ifade ediyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının bazen objektif değerlendirmelerden uzaklaştığı durumlarda ise körü körüne kızmak yerine, sağlam ekonomi verileriyle cevap vermek en doğrusu!
Mevsim şartları dikkate alındığında düşmesi bir yana enflasyonun yükselme trendi göstermesi, TL’nin veya aynı şey demek olan döviz kurunun istikrarsızlığının sürmesi, Tüketici Güven Endeksi’nin sürekli olarak düşme eğilimi göstermesi, ihracatın düşmesi ve üstelik ithalata dayalı ihracat yapısı modelinden kurtulamaması, düşük/orta düzey teknolojiyle mal üretip salt düşük işgücü ücretleriyle dış dünya ile rekabet etmeye çalışması, tüm ekonomi ve eğitim politikamızın yıllardır yap-boz haline getirilmesi, özel sektörün döviz açık pozisyonun oranının yüksekliği bir yana inisiyatif almaktan korkan, FED’in kuyruğunda bekleyip alacağı kararlara göre pozisyonunu ayarlamaya çalışan, piyasalara yön ve ışık tutması gerekirken piyasaların arkasından koşan, genel ifadelerle oluşan ekonomi iklimini raporlarla yorumlamaktan başka bir iş yapmayan, siyasetin tepkisinden çekinik duruma düşen, etliye sütlüye karışmayan, evlere şenlik TCMB ile terör, siyasi, hukuk ve hepsini kapsayacak şekilde demokrasi belirsizliği kıskacındaki ülkemizin gelecekte alması gereken uzun bir yol var ve işimiz gerçekten zor görünüyor. Ülke olarak bu sorunların üstesinden gelmeyi başarabilirsek G-7’ler içinde yer buluruz, değilse GSYİH’sı düşük, gelir dağılımı adaletsiz, toplumsal ve sosyal sorunlar yumağıyla mücadele eden, med-cezirler yaşayan geri bir ülke! olarak gelişmiş ülkelerin oyuncağı oluruz. Keşke Bayram sonrası daha iyi dileklerde bulunabilseydim, acı ama gerçek bu.
Soru: Keynezyen politikalarla, stagflasyonu önlemede başarı sağlanabilir mi? Neden?...
Sözün Gözü: Önce doğru ol, sonra ne olursan ol.