Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Draghı Yellen Rallisi

Draghı Yellen Rallisi

Küresel ekonomiler ECB ve FED kararlarının etkisinde gitgeller yapmaya devam ediyor. Draghi’nin piyasaları rahatlatan, canlandırmaya yönelik ekonomi politikalarının uygulamaya konulacağı, sonrasında ise Yellen’in beklentileri karşılayan, sürpriz nitelik taşımayan açıklamaları, gelişen ülkelerden daha çok gelişmekte olan ülkeleri rahatlattı. FED kararının etkilerinin olumlu sonuçlar doğurması, küresel sermayeden daha düşük faiz oranlarından borçlanma fırsatını da sağlayacağı için, gelişmekte olan ülkelerin yapısal sorunlarını çözmek adına olumlu bir gelişme fırsatı oluşturduğu ortadadır. ECB ve FED toplantılarına kadar geçen sürede dış kaynakları teknolojiye dayalı reel ekonomiye, beşeri sermaye niteliğini yükseltme amaçlı kullanmaya ve AR-GE’ye yatırımlara aktaran gelişmekte olan ülkeler, her bir sonraki yapılacak toplantılar sonucu ortaya çıkacak dalgalanmalar karşısında daha sağlam pozisyon alacaklar, diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde ayrışacaklardır.

          Son yıllarda dünya kamuoyu ve özellikle ülkemiz gündemine tüm zamanlardakinden daha ciddi boyutta giren yeni bir argüman hortlatıldı, terör. Bu yeni değişkenin sorun olarak ortaya çıkmasına neden olanlarla, çözmeye soyunanlar başrolü oynayıp kartopu misali büyüyen terörün, üstelik terör destekçisi ülkelere de yansıması traji komik bir vakadır. Terör olaylarının boyutunun genişleyerek halkların psikolojisini olumsuz etkilemesinin sosyal ve siyasal etkilerinin ilk ortaya çıkacağı alan, insanların ekonomik davranışlarını değiştirmesidir. Moralleri bozulan, geleceğe olan güveni sarsılan insanların ilk yapacağı ekonomik eylem asgari ihtiyaçlarını giderip sonra kalan geliriyle altın ve konvertibl hatta rezerv para şeklinde tasarruf edip beklemektir. Bir kişi için doğru olan bir realitenin toplumlar için her zaman doğru sonuçlar vermeyeceği durumlar vardır. Toplumun çoğunluğunun tasarruflarını üretim ekonomisine ve yatırımlara aktarılması kaydıyla finansal sektöre kanalize edilmemesi (tasarruf paradoksu), yatırım hızının yavaşlamasına bağlı olarak üretim düzeyinin, GSYİH’nın ve istihdam oranının düşmesine yol açmaktadır.

          Ekonomik ve sosyal iklimin, terör yanı sıra üretim açısından dünyanın fabrikası konumunda olan başta Çin, Japonya, Eurozone olmak üzere ABD’de ekonomilerinde iyimser havanın hakim olması, ülkelerin yatırım trendini yükseltip küresel ekonominin büyüme hızını artıracaktır. Bununla birlikte Japonya’nın yapılan tüm reel ve mali genişleme çabalarına rağmen bir türlü istikrarlı gelişme ortamını yakalayamaması, Çin’in büyümesinin beklenenden daha düşük ve uzun süreli devam edeceğinin anlaşılması, Brezilya’nın siyasi kaos ve resesyon temelli gelişmelerine bağlı olarak uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu FITCH tarafından notunun BB+ olarak yatırım yapılabilir seviyenin altına düşürülmesi, tarihi genlerinde bulunan Akdeniz’e inme gizli ajandasını uygulamaya koyma adına Don Kişotluğa soyunan fakat petrol fiyatlarının aşırı düşmesi nedeniyle ekonomik dengelerinin bozulması sonucu yel değirmenlerine asılı kalan Putin’in Rusya’sının ambargo yaptırımlarıyla zor durumda kalması, önümüzdeki orta vadede küresel ekonominin beklenmeyen siyasi ve iktisadi atraksiyonlara gebe olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.

          FED’in son toplantıda faizleri artırmamasına rağmen yıl sonuna kadar iki defa artıracağı şeklinde genel görüşün hakim olması, ABD’de enflasyonun %2’nin altında seyretmesi, Çin ve AB merkezli küresel ekonominin durgunluk sürecinin bir süre daha devam edeceğinin beklenmesi, petrol fiyatlarının özellikle İran faktörü nedeniyle stabil hale bir türlü gelmemesi, piyasaların diken üstünde kalmasını işaret etmektedir. Bu durum ise cari açık içindeki bizim gibi ülkelerin siyasi ve ekonomik istikrarı bir an önce tesis edip, iç ve dış piyasalardan borçlanma yoluyla elde edilen kaynakları tasarruflarla birleştirerek reel sektöre aktaracak mekanizmaları kurup çalıştırmaları gerekiyor ki, bundan sonraki Yellen ve Draghi’nin estireceği rüzgarların önünde sonbaharda dökülen hazan yaprakları gibi savrulmasınlar.    

          Tam bu noktada gelişmiş ülkelerin ortalama %1’ler civarında ancak büyüyebildiği, BRIC olarak sembolize edilen gelişmekte olan ülkelerin ise istikrarsız ekonomik verilerle boğuştuğu bir süreçte, 2015 yılını %3 oranında bir büyüme ile kapatacağı dikkate alındığında ülkemizde patlatılan bombaların ne anlamlar ifade ettiğini, artık anlamamızın zamanı çoktan geldi de geçti bile. Küresel ölçekte Osmanlı’dan miras kalan büyük bir yönetim tecrübesine sahip, genç ve dinamik nüfusunun beşeri sermaye ile donatılıp bölgesel bazda liderlik kapasitesiyle TÜRKİYE’nin öne çıkmasını, başta ABD, AB ülkeleri gibi sözde barışçı, medeni geçinen ülkelerin istemeyeceği açıktır. Bu vakitten sonra toplumsal birliği sağlamaktan atılacak bir geri adım, bu zamana kadar başarılan ekonomik, sosyal ve siyasi tüm kazanımların kaybedilmesi anlamına gelecektir. İktisadi ve siyasi istikrar biri olmadan diğerinin anlamının kalmadığı bir kuşun iki kanadı gibi, birbirini tamamlayan parçalardır. Ekonomik kazanımlar ancak siyasi ve toplumsal refahın sağlanabildiği durumlarda meyvelerini verirler.    

    

          Soru: Her negatif büyüme resesyon mudur? Neden?...

          Sözün Gözü: Ayna sadece şimdinin değil, kişinin gelmişinin ve geçmişinin yansımasıdır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi