Doğru Ramazan Algımız Nasıl Olmalı?
Ramazan ayı, Allahu Teâlâ'nın af ve mağfiretinin coştuğu, kötülüklerin asgariye indiği, şeytanın iğvasının/ayartmasının azaldığı bir aydır.
Kötü her zaman kötü, haram her zaman haram, iyi de her zaman iyidir. Kötülüklerden uzak durmak ve haramlardan kaçınmak, Mü’minlerin on iki ayın tamamında uymaları gereken kurallardır. Ramazanda tamamen mistik bir havaya girerek manevî bakımdan yücelmeye çalışıp Ramazan çıktıktan sonra Yüce Allah'ın yasakladığı fiilleri yapmaya kaldığı yerden başlamanın İslamî bir mantığı yoktur. Yani İslam'da üç aylar ve mübarek geceler "günah çıkarma" ay ve geceleri değildir. Hıristiyan mantığı ile İslam’ı algılama yanlışlığı sonucu; mübarek gün, ay ve gecelerin dışında helâlı haramla karıştırıp karışık ve gri bir hayat yaşayan insanımız, bu gün ve gecelerde kötülüklerden el çekip akabinde kötülüklere tekrar dönmektedir. İşte bu, İslam’ı, Hıristiyan algılamasıyla yaşamaktır. Çünkü Hıristiyan bir kişi, hafta boyunca her türlü çılgınlığı yapıp Hıristiyanlıkça yasaklanmış fiilleri işledikten sonra Pazar günü papazın huzurunda bir haftalık günahına tevbe edip ondan arındığına inanır. Pazartesi sabahla beraber kaldığı yerden devam eder. İşte tevbenin ne anlama geldiğini "az da olsa ibadette devamlılığın esas" olduğunu, "haramlardan mutlaka kaçınılması" gerektiğini İslamî mantık çerçevesinde değerlendirmeyen, yüzer-gezer, çarşı-pazar kültürü ile yetişmiş olan müslümanımız da aynı tuzağa düşmektedir. Allah (c.c) her zaman tevbeleri kabul edendir. Hasbel beşer günah işleyene hemen akabinde tevbe vaciptir. Günahlardan pişmanlık ve geriye dönmemeye karar vermek tevbenin esasıdır. Kötülüklerden el çekmek ve tevbeye başvurmak için illa da mübarek gün, gece ve aylar beklenmez. Sadece, rutin olarak devam eden ibadet hayatına o günlerde biraz daha fazla ağırlık verilir.
Dokuz ayda gevşeyen manevî hayat iplerinin, bu mübarek günlerde düğümleri tekrar sağlamlaştırılır. Bu aylar, şarj olma ayları olarak algılanmalıdır. Normal olarak yaşanan ibadet hayatının bu aylarda biraz daha yoğunlaştırılması gereklidir. Bunun örneğini Rasulullah (s.a.v.) bize vermiştir. Bu aylarda diğer aylara oranla Peygamber Efendimiz Rabbine daha çok yönelmiştir. Özellikle Ramazan'ın son on günü Mescitte itikâfa girerek kendini dış dünyadan soyutlayıp Allah'a ibadete adamıştır.
Rasûlüllah’ın bu örnek tavrı bize, bu mübarek günlerde bizlerin de, normal ibadet hayatlarına ilaveler yaparak iyilikleri yaşama, kötülüklerden uzak durma ameliyesinde daha dikkatli olma, gevşeyen manevî bağlarımızı pekiştirme ve bu alışkanlığımızı diğer aylara da yayma mesajı vermektedir.
İşte Ramazan algımızı bu şekilde değiştirmemiz gerekir. Çünkü Ramazan ruhu ve maneviyatı, bir ayda yaşanıp biten geçici bir hal değildir.
Öyleyse ibadetler ve hayırlar için bir mevsim ve Mü’minlere açık bir panayır olan Ramazan ayı, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran, İslam inkılabının kanunlarını ihtiva eden Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı bir ay olarak incelendiği zaman, bütün Mü’minlere kapılarını açmış amelî eğitim yaptıran çok güçlü bir mektep olduğu görülür.
Bu Ramazan mektebi; namaz, oruç, fıtır sadakası, tefekkür ve Kur'an okuma gibi yoğun amelî dersleriyle ruhun, nefis üzerinde hâkim olmasını sağlayan terbiye kanunlarını pekiştirerek talim etmektir. Bu yüce mektebin müfredatına gönül vererek geçmiş on bir ayın muhasebesini yapanlar, gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan ve böylece İslam Dininin hayat kanunlarını yaşama aşkıyla şarj olan Mü'minler, Rasûlüllah’ın ifadesiyle “analarından doğdukları gün gibi saf ve günahsız olarak” Yüce Mevlâ’mızdan “rıza” diploması alırlar.
Ramazan mektebinden geçer not alarak mezun olanlar, mezuniyetlerine yakışan bir tavırla Ramazan'da edindikleri iyi alışkanlıklar ve ibadetlere olan düşkünlüklerini hayatlarının devamında da sürdürmelidirler. Sadece Ramazan'da Allah'ın rızasına uygun davranıp, Ramazan'dan sonra heva ve hevesin güdümüne girmeyi, İslam'la uzlaştırmak mümkün değildir. Aslında Müslüman, her ayını Ramazan, her gecesini de Kadir bilerek Rabbine olan kulluk vazifesini sürekli bir şekilde ayakta tutmalıdır.
Müslüman, kulluğunu ihlal edecek her davranıştan ömrü boyunca, bütün zaman dilimlerinde uzak kalıp, Allah'a yaklaştıran her amele koşarak ulaşmak zorundadır. “Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?” diyen Rasûl’ün (s.a.v) çizgisini kendine rota edinerek, tağutların sultasından kendini kurtarıp “Rabbe şükreden bir kul” olmayı her an öncelemelidir.
Ramazan mektebinin müdavim öğrencileri, bu ayı bu duygu ve düşüncelerle değerlendirip rıza diploması almalıdırlar.
Selam, bunu müdrik olanlara olsun.