Din Yorumlarında Ortaya Çıkan Yaklaşımlar
İslam İlimler Tarihinin 15 asra ulaşan tarih ve birikimi önümüze muazzam bir literatür, biyografi ve meseleler listesi koymaktadır. Geçen zamanla birlikte çeşitlenen bu meseleler karşımıza, devasa bir problemler yumağı çıkarmıştır.
İçinde yaşadığımız dünyayı anlamlandırmak ve yenidünya düzenine karşı yeniden söz söyleyebilmek için öncelikle kadim geleneğimizin bir envanterini çıkarmamız gerekmektedir.
Hepinizin bildiği gibi, Müslüman tecrübenin ürettiği ilmi/dini müktesebatımızı/birikimimizi gözden geçirmek, temel meseleler ile tali olanların bir kaydını yapmak ve envanteri güncellemenin gerekliliği ortadadır. Bu tür çalışmalar geniş ölçekli ve uzun soluklu çabalara ihtiyaç duymaktadır.
Modern dönemde dini metinleri yorumlama bakış açılarının değişmesiyle ve özellikle son asırda dinin kıyıya itilmesiyle oluşmuş bir anlam uzayıyla karşı karşıyayız. Bu süreç tarihten güçlü bir şekilde taşınan geleneksel ilim ve yöntemlere karşı şüpheci bir tavır takınmayı beraberinde getirmiştir. Bunun neticesi olarak din yorumlarında temelde üç yaklaşımın ortaya çıktığı görülmektedir:
Bunlardan ilki, “temel referans sistemimizi bizden öncekiler çok güzel bir şekilde anlamışlar ve fıkıh kalıbına dökmüşlerdir. İçtihat kapısı da açık olmadığına göre, bize düşen tek görev, sadece Kur’an’ı ibadet maksadıyla yüzünden okumak ve ezberlemektir” diyen yaklaşım biçimidir.
İkinci yaklaşım ise, “dini saf haline döndürmeyi; salt Kur’an ve kısmen de hadis kaynaklarına indirgemeyi” öneren, bir yaklaşımdır.
Üçüncüsü ise batıda gelişen çağdaş yorum teorilerini doğrudan dini metinlere uygulamayı öneren modernist, eklektik, tarihselci vb. yaklaşımlardır. Burada tartışılması gereken en önemli husus, son bir buçuk asırdır yoğun bir şekilde rağbet gören bu yaklaşımların bir arayış çerçevesinde İslam ümmeti batı karşısında yenilgiye uğradıktan sonra ortaya çıkmış olmalarıdır. Bununla birlikte varlığını sürdüren katı gelenekselci yaklaşımın oluşturduğu sorunlar da görmezlikten gelinemez.
Sonuç olarak, günümüz İslam düşüncesi külli perspektif sahibi klasik yöntemlerle, faydayı ve işlevselliği önceleyen çağdaş yöntemler arasında sıkışmış durumdadır. Bu sebeple yapılması gereken hususlardan biri, verili ve beyan edilmiş “ilk anlam” ile “yorum” arasındaki ilişkinin netleştirilmesidir. Bir diğer husus ise teori ile pratik arasındaki dengeyi göz ardı etmemektir. Bu ilkelere sadık kaldığımız sürece gelenekten kopmadan yeni sorunların çözümünde yeni metotlar geliştirmek, İslam’ın çağdaş dünyaya hitap eden bir dilini yeniden kurmuş olacağız. Buna da şiddetle ihtiyaç vardır. “Asrın idrakini” dikkate almayan bir dini söylem, ancak Müslümanların medeniyet meydanından çekilmelerine hizmet edecektir. Maalesef bugün bu noktadayız. Bu bizim kaderimiz değildir. Yeterli imkanlar ve malzemelerimiz de vardır. O halde yapılması gereken bir an önce atağa geçmektir.