Din, Hayatın Tümünü Kuşatır
Din, insanın Allah’la, hemcinsleriyle ve varlıkla olan ilişkilerini düzenleyen ilahi değerler manzumesidir. Bu anlamda bir bütün olarak din, hayatın tüm alanlarıyla ilgilenen ve ilkeler getiren bir mesajın adıdır. Tanımda da görüldüğü gibi dinin üç alanla ilişkisi şöyledir:
İnsanın Allah’la İlişkisi: Allah insanla, vahiy yoluyla konuşmuştur. Vahiy, Allah’ın iradesinin söz şeklinde insana ifade edilmesidir. İlahi vahyin özünde Yüce Allah’la olan ilişkilerimiz anlatılır. Hz. Peygamber de bu ilişki biçiminin biçimsel anlamda örnekliğini ortaya koyar. İslam’ın toplumsal hayatta görünürlüğü peygamber uygulamasıyla gerçekleşmiştir. Bu anlamda insan Allah’a iman eder, O’na dua ve ibadet eder. Bütün bunlar insanın Allah’la olan ilişki biçimleridir.
İnsanın İnsanlarla İlişkisi:İslam bu konuda da düzenlemeler getirmiştir.Asıl insanındindarlığı, sosyal ilişkiler bağlamında sürdürülecek davranışlarda kendisini gösterir. Kur’an’da, anne-babaya iyilikle muamele etmek; akraba, yoksul ve yolda kalmışlara maddi yardımda bulunmak; çocukları açlık korkusuyla öldürmemek, zinaya yaklaşmamak, hayâsızlık yapmamak; haksız yere cana kıymamak, yetimlerin mallarına dokunmamak, verilen sözde durmak, ölçü ve tartıda hile yapmamak gibi emredilen hususlar, dinin sosyal ilişkilerde görünürlüğünün en önemli temel ilkeleridir. Eğer bir dindarın sosyal ilişkilerinde bir bütün olarak inanç temsil görmüyorsa, böyle bir dindarlığın iyi vasfı tartışma götürür. Kaldı ki din sadece insanın iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmesini değil; insanıniyiyi eylemhaline getirmesini ve kötüden de uzaklaşmasını temel bir değer olarak kabul eder.
İnsanın-Çevre/Varlıkla İlişkisi: Din, sadece bireyin sosyal ilişkilerini değil; nebâtat, hayvanat ve tabiattan oluşan tüm bir varlık alanıyla ilgili ilişiklilerini de düzenler. İslami bakış açısında kâinat, kevnî bir âyettir. Nebe Suresi’nin 6. âyetinde vurgulandığı gibi tabiat aynı zamanda insanın bir beşiği gibidir. Bu beşiğin temiz tutulması hayati önem taşımaktadır. İnsanoğlu, tabiatın manevi yönünü göz ardı ettiği için, tabiatı hoyratça kullanma ve sömürme adına bu dengenin firari yaşamasına sebebiyet vermektedir. Bunun en açık göstergesi, yaşadığımız tarihsel kesitte, iklimlerde meydana gelen olumsuz değişmelerdir. Rum Sûresi’nin 41. âyetinde karada ve denizde bozgunculuğun ortaya çıkmasının öznesi olarak bizzat insan gösterilmektedir. İnsanlar kendi elleriyle tabiatın dengesini bozacakları, buna karşılık da belki hatalarından dönerler diye Allah’ın, yaptıklarının bir kısmının acı faturasının sonuçlarını kendilerine tattıracağından söz etmesi anlamlıdır. Yaşadığımız çağda eğer küresel ısınmadan bahsediliyorsa, çevre felaketleri söz konusu ise, dahası ekolojik dengede bir alt-üst olmalar yaşanıyorsa, tedbir alınmadığı sürece, elbette bunun acı sonuçlarını bütün bir insanlık yaşayacaktır. Şunu da unutmayalım ki Allah’la ilişkisi bozuk olan insanın tabiatla da ilişkisi bozuk olacaktır.
Görüldüğü gibi dindarlık, sadece insanın Allah’la ilişkisi değil, insanın insanla ve insanın âlemle ilişkisinden ibarettir. Bu bağlamda dindarlık, insanın iman-amel temelinde ortaya koyduğu dini tutum, deneyim ve davranış biçimlerini kapsar. Hattadini yaşantı, inanılan dinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayı bir bütün olarak içine alır. Dindarlık olgusunda en önemli iki unsur, maneviyatın en derin bir şekilde hissedilmesi ve bunun gündelik hayatta tutum ve davranış haline dönüştürülmesidir. İşte o zaman dinin varoluş ve gönderiliş amacı gerçekleşmiş olur.