Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Deprem üzerine sarsıntılı düşünceler

Deprem üzerine sarsıntılı düşünceler

Geçtiğimiz hafta ülkemiz adına son yüzyılın en büyük depremiyle sarsıldık. Depremleriyle demek daha doğru. Öğle saatlerinde ilk başta artçı olduğu söylenen depremin yıkıcı etkisi ilkinden fazla oldu. Ne söylesek, ne yazsak boş, klişe olacak. Lakin illâki bir şeyler yazmak zorundayız. Yazalım o zaman(!)

Öncelikle yaralarımızı biraz olsun sardıktan, ortadaki pus kalktıktan sonra hesap sorulması gerekenlere gereken hesabı sormalıyız. Malzemeden çalıp lüks tabutlar diken uyanık müteahhide de, onun bu uyanıklığını kitabına uyduran belediyeler başta olmak üzere diğer bürokratik mekanizmaya da gereken hesap sorulmalı. Birkaç isimi birkaç firma üzerinden bu iş kapatılmamalı. Çalan çaldığının hesabını verirken, göz yuman kenara çekilememeli… Maalesef şimdilik yine birkaç isim üzerinden bir adalet sağlama durumu göze çarpıyor. İnşallah ortadaki pus dağıldıktan sonra göz yumanlarda gereken bedeli öder. 1999 depreminde çocuktum. Depremle ilgili birçok şey zihnimden silindi ama nedense Veli Göçer ismi hâlâ aklımda. İşte basının gücü, binlerce insanın öldüğü depremde müteahhidi, ev sahibi, belediye, bakanlık yetkilileri yüzlerce sorumlu varken koca deprem Veli Göçer gibi bir isimin üzerine yıkıldı.

Elbette bu kadar şiddetli, bu kadar geniş alanda aynı anda bir deprem beklenilmezdi ama oldu. Zaten önlem denilen şeyde bir şeylerin olma ihtimali üzerine alınır. Eşeğini sağlam kazığa bağlama meselesi sizin anlayacağınız. Depremde ölmek kaderdir ama önlemini aldıktan sonra. Yoksa depremde yıkılmamış, sağlam kalan bir binada kalp krizinden ölünebilinirken, bilmem kaç saat sonra çok katlı bir binanın enkazından da sağ çıkılabiliyor. Biz ilk önce üzerimize düşeni yerine getirip sonrasını Allah’a havale etmeliyiz. Ucuz kaderciliğin kimseye bir faydası yok. Deprem yaşanılan şehirlerimizdeki fay hatları, deprem potansiyelleri bilinmeyen şeyler değil. Yani yaşanılan deprem sürpriz olmadı. Fay hattı geçtiği güzergâhı bilir, onun üzerindeki şehir sayısı, nüfus, binaların durumu falan tamamen bizim sorumluluğumuzda.

Depremde millet olarak iyi bir sınav verdik. Herkes kendi çapınca maddi manevi destek olmaya çalıştı. Ortalamaya değil de gözünüzü sadece belli bir yere odaklarsanız elbette manzara değişebilir. Yağmacılık, hırsızlık yaşandı mı elbette yaşandı, bundan sonra da yaşanılacak. Lakin bu durum ormanın içindeki birkaç ağaçtan ibaret. Yağmacılara vatandaş, polis ve askerimiz gereken dersi veriyor. Şiddet içeren videoları ilk başta doğru bulmasam da sonrasında fikrim değişti. Bu adiliğe kalkışacak olanlar kendilerini neyin beklediğini görsel olarak da görüp bir daha düşünsünler. Sonuçta iyi ya da kötü yapılan her şeyin bir karşılığı var…

Sade vatandaş siyaseti, reklamı düşünmeden ne yapabilirimin derdine düştü. Kimi mahalle, köy derneğini organize etti kimi işyerinde bir şeyler topladı. Derneklere, Kızılay, AFAD’a ilk andan itibaren milyonlarca lira para toplandı. Başta Müslüman ülkeler olmak üzere dünyanın dört bir yanından destek gördük. Fransız dergisi Charlie Hebdo’nun karikatürü de ormanın içindeki çürümüş ağaçlardan biriydi. Devlet aklı tarafından elbette not edildi. Biraz düzlüğe çıkıldığı zaman hesabı sorulacaktır. Deprem üzerinden siyaset yapılmasına, Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına zerre şaşırmadım. Çünkü herkes iyi ya da kötü üzerine düşeni, kendisine biçilen rolü oynamak zorunda. 1999 depremindeki devlet yönetimiyle bugünü kıyaslamak falan ucuz numaralar. Çok şükür arşiv ortada duruyor. O dönemi yaşayan insanların bugün sırf iktidara vurmak için farklı konuşmaları da sadece kendi karakterlerini ortaya koyar, gerçek değişmez.

Yaşanılan acı üzerinden şimdiden seçim için malzeme devşirmeye çalışanların oyunlarını önümüzdeki günlerde daha fazla göreceğiz. Ne diyelim Allah kendi ayak oyunlarına dolandırsın. Sosyal medya üzerindeki dezenformasyona, yalancılığa ağır bedeller ödetilmediği sürece aynı saçmalıklarla, yok olayın aslı öyle değil, böyle açıklamalarıyla enerjimizi boşa harcamaya devam ederiz. Gerçekçi önlemler bugünde alınmayacaksa acaba ne zaman alınacak? Gerçekten iyi niyetlileri bir kenara bırakırsak, enkaz alanları bir takım ünlülere sözde fenomenlere poz verme yeri hâline geldi. Onlar süper kahraman olurken Kızılay, AFAD başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşu yerin dibine sokulmaya çalışılıyor.

Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı da unutmazmış derler. Şimdi acımız taze, yaralarımızı sarmakla meşgulüz. Fakat millet olarak not alıyoruz. Günü gelince herkes önüne gelen hesabı ödeyecek. Acımız, derdimiz kimsenin kişisel çıkarlarına meze yapılamaz. Yapan, buna tenezzül eden bedel ödeyince aklı başına gelecektir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi