DEĞİŞEN BİZMİ’YİZ YOKSA ZAMAN MI?
Ali, Kadir, Yılmaz ve ben; bir birimizle iyi anlaşan dört arkadaştık. Allah adeta bizi arkadaş olalım diye yaratmıştı. Birimizin annesine diğerlerimiz de anne der, kardeşlerimizi tıpkı kendi kardeşlerimiz gibi sever, sayardık. İçimizden birimize bir şey olursa tek yürek olup karşı koyar ve mücadele ederdik. Okula beraber gider, okul çıkışında da buluşup evlerimize hep birlikte dönerdik. Beraber ders çalışır, oyun oynar ve “Çolak Dede”nin bahçesinden meyve çalardık. Bizi “Çolak Dede” Dışında büyük, küçük herkes sever ve kucaklardı. Günün birinde kan kardeş olmuş, ömür boyu ayrılmayalım diye bir birimize söz vermiş ve ant içmiştik. Mahallenin kadını, erkeği, genci, yaşlısı bizi ismimizle değil de “Kan Kardeşler” Olarak bilir ve çağırırdı.
Bu arkadaşlığımız çocukluk yıllarında olduğu gibi gençlik yıllarında da devam edip gitmişti. Kadir, astsubay olup mahalle bakkalı Ömer amcanın Vesile adındaki kızıyla evlenmiş, daha sonra da tayin olduğu İzmit’e yerleşmişti. Yılmaz, hâkim olup Amasya’da göreve başlamış, bir yıl kadar sonra da hukuk fakültesinde beraber okuduğu Aynur adındaki bir kızla hayatını birleştirmişti. Zengin bir ailenin tek çocuğu olan Ali’de babasının gıda şirketinde çalışmaya başlamış, o da halasının kızı Münevver ile Dünya evine girmişti. Arkadaşlarımın üçü de evlenmiş, iş güç sahibi olup hayata atılmıştı. Ben ise eğitim fakültesinde okumakta iken sınıf arkadaşım Aylin’e gönlümü kaptırmıştım. Derslerden daha çok onu düşünür, onu hayal eder ve onunla ilgilenir olmuştum. Aylin okulunu zamanında bitirmiş ama ben ancak iki yıl sonra mezun olabilmiştim. Beni bekleyeceğine söz veren Aylin, ilk fırsatta Fuat adındaki bir avukatla evlenerek bana büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Birkaç yıl sonra Anadolu’nun küçük ve şirin bir köyünde öğretmenliğe başlamıştım. O yılın yazında mahalle’mizin eski muhtarı hacı Ömer amcanın Ayşe adındaki kızıyla evlenerek yuvamı kurmuştum. Uzun süredir görüşemediğim arkadaşlarımla düğünümde görüşme fırsatı bulmuş ve hep birlikte güzel vakitler geçirmiştik.
Ben, Kadir ve Yılmaz baba ocağından ayrılmıştık. Sadece Ali yine aynı mahalle de oturuyor ve babasının şirketinde çalışmaya devam ediyordu. Hepimiz yoğun meşgalelere dalmış, işten güçten başımızı kaldıramaz olmuştuk. Ne yazık ki eskisi gibi bir birimizi ne arıyor ne de soruyorduk. Bize ne olmuştu? Üzerimize ölü toprağı mı serilmişti? Bu durumu anlamak mümkün değildi. Oysa biz arkadaştan da öteydik. Kan kardeştik. Mahallede buluşma kararına Ali ile benden başka uyan yoktu. Kadir ve Yılmaz tatillerini başka yerlerde geçiriyor, mahalleye hiç uğramıyorlardı. Artık telefonla dahi görüşemez olmuştuk.
Zamanın acımasız çarkı sadece ömrümüzü değil, arkadaşlığımızı da un ufak etmişti. Değişen zaman mı? Yoksa biz mi’ydik? Aslında bu sorulara cevap aramanın pekte anlamı kalmamıştı. Çünkü arkadaşlığımız bitmiş, dostluğumuz heba olup gitmişti. Şimdi yabancıdan hiçbir farkımız kalmamıştı. Bir gün belleğimde hala ilk günkü tazeliğini koruyan eski anılarımı yeniden hatırlamış, hüznümü içime akıtarak dilime dökülen dizeleri şöyle mırıldanmıştım:
Kan kardeş olmuştuk kanımızı emerek/Söz verdik ant içtik bir birimize/Güzelce oynayıp hiç kavga etmeden/El ele koşacaktık mahallemizde/Derken geçiverdi zaman aniden/Büyüdük geliştik ve de değiştik/Bazen anıları yad etsek bile/ Ne sen eski sensin ne ben eski ben/Aramızda mesafe aramızda don/Aramızda duvar var erimez buzdan/Bir suçlu aramalı bu halimize/Biz ahenktik tektik mahallemizde.
Dostlukların sonsuza dek yaşaması duasıyla, sağlıcakla kalınız..