Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Davutoğlu’nun önünden

Davutoğlu’nun önünden

Aslında bu başlıkta bir yazıyı geçtiğimiz üç yıl içerisinde de yazabilirdim ama ısrarla bekledim. Başbakanlıktan istifa ettikten sonra Ahmet Davutoğlu’nun yaşadığı olumsuz anlamdaki değişimin, kendisiyle çelişmesinin nereye varacağını merak ettim. Artık resmi olarak kendi partisini kurduğuna göre bu yazıyı yazmanın vaktidir…

Ahmet Davutoğlu’yla ilgili son yazımı Başbakanlıktan istifa etmesi üzerine “Davutoğlu’nun ardından” başlığıyla 14 Mayıs 2016’da yazmışım. Ardından diyerek o güne kadar ki siyasi dönemini değerlendirmişiz, şimdi de önünden diyerek gelecekte neler beklediğine bir bakalım. Yaklaşık üç buçuk yılda Türkiye o kadar çok olay yaşadı ki. Örneğin Davutoğlu Başbakanlıktan istifa ettikten ortalama iki ay sonra 15 Temmuz’da hain darbe girişimi oldu. Devamında referandum, genel ve yerel seçimler gerçekleşti. Sınır ötesine çeşitli harekâtlar yaptık. Bu listeyi daha da uzatabilir. Davutoğlu bu süreçlerin birçoğunda sessiz kaldı. Özellikle seçim dönemlerinde birçok eski milletvekili aday gösterilmemesine rağmen AK Parti için çalışma yapmaya devam ederken Davutoğlu sessizliğe devam etti. Ses verdiği yerde de yaptığı ilginç açıklamalar partisi aleyhinde değerlendirildi.

Davutoğlu, sıradan bir milletvekili falan olsa şuan da içinde bulunduğu durumu çok umursamazdık. Koltuğunu kaybedince siyasi hırsıyla yeni parti kuran klasik küskün bir siyasetçi der geçerdik. Hâlbuki Davutoğlu neredeyse 50 yaşından sonra siyasete girmiş bir isim. Basamakları da oldukça hızlı çıktı. Başbakan danışmanlığı, Dışişleri Bakanlığı derken bir anda kendini Başbakanlık koltuğunda buldu. Fakat bu koltukların hepsine atanmıştı. Davutoğlu’nun çelişkisi de burada başladı. Atandığı makamlara özellikle de Başbakanlığa sanki halk tarafından doğrudan kendisi seçilmiş gibi davrandı. 2015 yılında Haziran ayında yapılan seçimde alınan düşük oyu, neredeyse CHP ile koalisyon yapacak hale gelmesinden bahsetmezken aynı yılın Kasım ayındaki seçimlerinde alınan yüksek oyu kendi hanesine yazıyor. Hatta katıldığı bazı toplantılarda Türkiye’nin seçilmiş son Başbakanı anonsuyla sahneye mutluluk içerisinde çıkıyor.

Ak Parti’yi destekleyenler, muhaliflerde o seçimlerde oyun doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verildiğini, Davutoğlu’nun o koltukta sembolik bir şekilde oturduğunu biliyordu. Koltuğa ilk oturduğunda Davutoğlu’da biliyordu ama demek bir süreden sonra koltuk hastalığına o da yakalanmış oldu. Halbuki Davutoğlu’ndan beklenen Türkiye’de istikrarın devam etmesi için Rusya’daki Putin-Medvedev, ülkemizde ise geçmişteki Özal-Akbulut formülüydü ama dedik ya koltuk hırsı başka bir şey…

 Davutoğlu’nun yeni partisini kurduktan sonra ne söylediğine baktım. O kadar klasik söylemler ki. Bir yandan da hükümeti eleştiriyor. Sanki eleştirdiği hükümetin çeşitli kademelerinde ortalama 10 yıldan fazla görev almamış gibi. Hendek terörü, 15 Temmuz’a giden süreç, Suriye’de yaşanılan süreç, Rusya ile aramızın bozulması falan kendisinin hiç katkısı yokmuş gibi konuşuyor. Anlaşılan danışmanları Davutoğlu’na bakanlığı ve Başbakanlığı dönemindeki olumlu icraatları ben yaptım, olumsuzları ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla yapıldı de falan dediler. Dikkat ederseniz Davutoğlu’nun yeni partisi ne yapar gibisinden bir değerlendirme yapmıyorum. Çünkü bir şey yapamayacağını, Ak Parti’den çalacağı birkaç puanlık oyla muhalefeti mutlu edeceğini o da biliyor…

Davutoğlu’yla ilgili geçmişte yazdığım yazıyı şimdi okuduğumda kendimi çok iyimser buldum. Benim o zaman ki Davutoğlu’ndan beklentim görevi bıraktıktan sonra danışman falan olarak bir şekilde partinin içerisinde kalması bir yandan da üniversitedeki görevine devam etmesiydi. Bir de Davutoğlu’nun akçeli işlere bulaşmadığını falan söylemişim. Tabi ki o dönem Şehir Üniversitesi meselesini bilmiyorduk. Yerim dar, merak eden bu meseleyle ilgili çok sayıda haber ve yazı bulabilir. Sonuçta eğitim için bile olsa bu milletin milyonlarca lirasının heba edildiği ortada.

Davutoğlu’nu tümden kötü edecek değilim ama siyasi hırsıyla hoca geçmişindeki iyilikleri kendisi zedeledi. Konyalılar olarak Davutoğlu’nun görevini en iyi şekilde yaptığına şahidiz de demişim, şimdi bu şahitliğimize de şerh koyuyorum. Davutoğlu olayı üniversiteden hocam Bünyamin Ayhan’ın “Yaşayan insanlar hakkında kesin kanaate varıp duygusal yazılar yazmayın, gün gelir o insanlar değişince siz zor durumda kalırsınız” mealindeki tavsiyesini hatırlattı. Ne diyelim sonuçta insanız bizim de yanıldığımız yerler oluyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi